Ramazan, yalnızca aç ve susuz kalmanın ötesinde, ruhumuzu arındırma ve irademizi güçlendirme ayıdır. Bu mübarek ayda sadece midemizi değil, gözümüzü, dilimizi ve kalbimizi de terbiye etmekle yükümlüyüz. Çünkü insan, nefsini kontrol edebildiği ölçüde olgunlaşır, nesline örnek olabildiği ölçüde ise kalıcı bir miras bırakır.
Günümüz dünyasında çocuklarımızın değerlerini koruyabilmesi, sahih bir ahlak anlayışıyla yetişmesi için en büyük görev biz ebeveynlere düşüyor. Peki, neslimizi korumanın yolu nefsimize sahip çıkmaktan geçmez mi? Eğer biz sabrı, merhameti ve adaleti kuşanmazsak, çocuklarımız bunları kimden öğrenecek?
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
"Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun..."(Tahrim, 6)
Bu ayet, neslimizi muhafaza etmenin ancak kendimizi terbiye etmekle mümkün olacağını gösteriyor. Çocuklarımıza sadece sözle değil, hal ve hareketlerimizle örnek olmalıyız. Ramazan, bunun için eşsiz bir fırsattır.
Nefsimizi terbiye etmek, sadece haramlardan uzak durmak değil, aynı zamanda iyiliğe yönelmek demektir. Öfkeyi dizginlemek, cimrilikten kurtulmak, sabırla hareket etmek ve paylaşmayı alışkanlık hâline getirmek… İşte, Ramazan ayında kazanmamız gereken en önemli hasletler bunlardır. Çünkü Ramazan sadece oruç tutma ayı değil, aynı zamanda irademizi sınama ayıdır. Günlük hayatın akışında çoğu zaman nefsimizin bizi yönlendirmesine izin veririz. Açlık ve susuzluk karşısında sabrımızı test ettiğimiz gibi, öfkeye, kötü söze ve bencilliğe karşı da kendimizi sınamalıyız.
Bu süreçte en büyük görevlerden biri de aile içinde birlik ve beraberliği pekiştirmektir. Ramazan, sofraların bereketiyle değil, aynı zamanda gönüllerin bir araya gelmesiyle anlam kazanır. Aile bireylerinin bir araya gelip sohbet ettiği, birlikte ibadet ettiği, manevi atmosferin hissedildiği anlar, çocuklarımızın hafızasında unutulmaz izler bırakır. Onlar için en güzel miras, Ramazan’da kazandıkları bu güzel alışkanlıklardır. Oruç sadece aç kalmak değil, paylaşmayı ve sabrı öğrenmektir. Çocuklarımıza Ramazan’ı bu bilinçle öğretmeli, onların da bu ayın ruhunu anlamalarına yardımcı olmalıyız.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
"Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben, aileme karşı en hayırlı olanınızım." (Tirmizî, Menâkıb, 63)
Bu hadisi düşündüğümüzde, aslında Ramazan'ın en büyük kazançlarından birinin de aile içi ilişkilerde daha bilinçli, daha anlayışlı ve daha fedakâr olabilmek olduğunu görürüz. Kendimize şu soruyu sormalıyız: Ramazan bize ne kazandırdı? Sadece açlıkla mı sınandık, yoksa nefis terbiyesi anlamında bir adım ileriye mi gittik?
Şair ne güzel söylemiş:
"Bağrında nefsinle cenk etmedikçe,
Hakk’a giden yolda zafer yok sana."
Ramazan, bize hem kendimizi hem de neslimizi koruma fırsatı sunuyor. Bu ayda kazandığımız güzel alışkanlıkları bayramdan sonra da sürdürebilirsek, neslimiz için en kıymetli mirası bırakmış oluruz: Güzel ahlakı, sabrı ve samimiyeti…
O hâlde, gelin bu Ramazan’ı bir dönüm noktası yapalım. Nefsimize sahip çıkalım ki, neslimize ışık olalım. Yasemin YAZICIOĞLU