Mert, 12 yaşında üstün zekalı bir çocuktu. Henüz 5 yaşındayken okuma yazmayı öğrenmiş, 8 yaşında ise karmaşık matematik problemlerini çözmeye başlamıştı. Zihni sürekli çalışıyor, farklı konular üzerinde derinlemesine düşünüyordu. Ancak, okuldaki beden eğitimi dersleri onun için adeta bir kâbus gibiydi. Öğretmenleri ve ailesi, onun bir spor dalına yönelmesi gerektiğini düşünüyor, bu yüzden onu futbola yazdırmak istiyorlardı.
Ancak Mert, futbolla ilgilenmiyor, hatta takım sporlarına karşı bir antipati besliyordu. Sık sık ailesine "Bütün takım bir topun peşinde koşuyor, bu hiç mantıklı değil" diyordu. Oysa Mert, yalnız başına vakit geçirmeyi, strateji oyunları oynamayı ve bilimsel makaleler okumayı seviyordu. Takım oyunlarında kendini sıkışmış hissediyor, diğer çocukların heyecanına ve stratejilerine ayak uyduramıyordu.
Bir gün, beden eğitimi dersinde futbol oynamak zorunda kaldı. Sahada, topun peşinde koşan arkadaşlarının arasında kaybolmuştu. Onlar için bu bir eğlenceydi, fakat Mert için durum tam tersiydi. Takım arkadaşlarının anlık kararları ve hızla değişen oyun akışı, onun derinlemesine düşünme alışkanlığına aykırıydı. O, her hareketi mantık süzgecinden geçirmeye çalışıyor, ancak bu sırada oyun çoktan değişiyordu. Maçın sonunda, Mert’in takımı kaybettiğinde, arkadaşları ona kızgın bakışlar attı. Mert, bu deneyimden sonra bir daha futbol oynamak istemediğini kesin bir dille belirtti.
Üstün zekalı çocuklar, genellikle karmaşık ve stratejik düşünme eğilimindedir. Bu, onların takım sporlarına adapte olmalarını zorlaştırabilir. Takım sporları, anlık kararlar almayı ve hızlı hareket etmeyi gerektirir. Oysa üstün zekalı bireyler, olayları daha derinlemesine analiz etmeye ve üzerinde düşünmeye eğilimlidir. Bu nedenle, takım içindeki hızlı ve dinamik etkileşimlerde zorlanabilirler.
Ayrıca, bu bireyler genellikle kendi düşüncelerine ve yöntemlerine güvenirler. Bir takımın parçası olmayı, özgür düşüncelerini kısıtlayıcı bulabilirler. Mert, sahada özgürce düşünemediği için kendini rahatsız hissetmişti. Onun için futbol, bir mantık oyunu değildi; bir kaosun içindeki düzensizliğin simgesiydi.
Bir başka örnek olarak, üstün zekalı bireyler genellikle bireysel başarılara odaklanır. Onlar için önemli olan, kendi potansiyellerini gerçekleştirmek ve sınırlarını zorlamaktır. Takım sporlarında ise başarı, takımın bütününe bağlıdır ve bu durum, bireysel odaklı üstün zekalılar için tatmin edici olmayabilir. Bu, onların spora olan ilgisini azaltabilir.
Mert’in yaşadığı deneyim, birçok üstün zekalı bireyin takım sporlarından neden uzak durduğunu anlamamıza yardımcı olabilir. Bu çocuklar, genellikle bireysel başarıya ve derin düşünmeye odaklı oldukları için, takım sporlarındaki hızlı karar alma süreçlerine adapte olamayabilirler. Ancak bu, onların sporla hiç ilgilenmeyecekleri anlamına gelmez. Mert, sonunda satranç kulübüne katıldı ve burada hem bireysel yeteneklerini sergileyebileceği hem de stratejik düşünme becerilerini geliştirebileceği bir ortam buldu. Takım oyunları yerine bireysel sporlara ya da strateji oyunlarına yönelmeleri, onların yeteneklerini en iyi şekilde kullanmalarını sağlayabilir.
Sonuç olarak, üstün zekalı bireylerin takım sporlarına yönelmemelerinin nedeni, düşünme tarzları ve bireysel başarı odaklı olmalarından kaynaklanabilir. Onların ilgi alanlarına ve güçlü yönlerine uygun spor dalları bulmak, bu çocukların hem fiziksel hem de zihinsel gelişimlerini destekleyecektir.

Uzman Psikolojik Danışman / Özel Yetenekliler Uzmanı
Tuğçe GÜNDÜZ YILMAZ