Merhamet, esirgemek ve şefkat etmek; acımak ve insaflı davranmak; kalp inceliği ve gönül yumuşaklığıdır. Merhamet, Allah’ın Rahman isminin bir yansımasıdır. (Tirmizî, Birr ve sıla, 16) Varlık var oluşunu Rahman’ın eseri olan rahmet ve merhamete borçlu olduğu gibi, devamını da O’nun merhametine borçludur. Allah (c.c) Kur’an’da, yüce Peygamberimizi rahmet ve şefkat peygamberi olarak takdim ederek şöyle buyurur: “Habibim, biz seni âlemlere ancak rahmet olmak üzere gönderdik.” (Enbiya, 107); “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 128)
Cihanşümul rahmetin biricik temsilcisi olan O şanlı Nebî topyekün insanlığın şefkat ve merhamet ocağıdır. Onun her şeye şâmil olan merhameti, en çok beşerî münasebetlerde ortaya çıkmakla birlikte, cansız varlıklardan bitkilere ve hayvanlara varıncaya kadar bütün varlıkları kapsamaktadır. Rahmet peygamberinin bu temel özelliğini Kur’an şu lâfızlarla bizlere takdim etmektedir: “Allah’ın rahmeti sayesinde ey Muhammed! Sen insanlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz insanlar etrafından dağılır giderlerdi.” (Âl-i İmrân, 159)
Peygamberimiz şefkat ve merhamet toplumunun temellerini Mekke’de atmış, Medine’de ise zirveye ulaştırmıştır. Tesis ettiği İslam kardeşliği ile hicret eden ve hiçbir şeyleri olmayan muhacirlere, Medineli Müslümanlar mallarını ve evlerini amade kılmışlardır. Hz peygamber ilk önce çocuklara ve yetimlere değer vermeyi, onlara şefkat ve merhametle muamele etmeyi hem göstermiş hem de tavsiye etmiştir. Çok sevdiği torunlarını öperken Peygamberimizi gören bir bedevinin, “Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız.” demesi üzerine Allah Resûlü’nün verdiği cevap, şefkatsizliğin sonunu anlatmaktadır: “Allah, senin kalbinden merhameti çekip almışsa ben senin için ne yapabilirim ki!” (Bûhârî, Edeb, 18). Taifte, kuşatma sebebiyle açlık ve susuzluk baş gösterince “çocukların ve kadınların bu sebeple ölmelerine rıza gösteremem” buyurarak kuşatmayı kaldırmıştır. Yetimlerle ilgili de: “Kim mesuliyeti altındaki kız veya erkek yetim çocuğuna iyi davranırsa; o ve ben cennette beraber bulunacağız” (Buhârî, Talâk, 25) buyurmuş, babası şehit olan bir çocuğa “Benim, baban; Aişe’nin de annen olmasını istemez misin?” (İbn Hacer, İsâbe, I, 302) diyerek merhametle teselli etmiştir. “Allah’ım, ben iki zayıfın; yetimin ve kadının hakkına el uzatılmasını yasaklıyorum.” (İbn Mâce, Edeb, 6) buyurarak kadının layık olduğu yeri göstermiştir. Onun anlayışında korunmaya muhtaç ve hayatın devamı için lüzumlu olan her şey şefkat ve merhametle korunmalıydı. Bu yüzden hayvanlara eziyet eden insanları insaf ve şefkate davet ederdi. Zararlı hayvanların bile öldürülürken acı çektirilmeden bir seferde öldürülmesini merhamet gereği emretmiş, ”Konuşamayan bu hayvanlar hakkında Allah’tan korkun.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44) buyurmuştur. Fetih için Mekke’nin yakınına gelen Allah Resulü’nün, yeni yavrulamış bir köpeği askerler tarafından ezilmesin diye, başına nöbetçi dikerek koruma altına almış olması (Vâkıdî, II, 804), Efendimizin yaratılanlara şefkatini gösteren çok önemli bir hadisedir. Hz. Peygamber, karınca yuvasını ateşe verip yakanları, “Ateşle azap etmek, ancak ateşin Rabb’ine mahsustur.” (D2675 Ebû Dâvûd, Cihâd, 112) şeklinde ağır bir cümle ile uyarmıştır. O hâlde anız yakarken börtü böceğin de insafsızca yakılması, Efendimizin asla kabul etmeyeceği bir merhametsizlik örneğidir. Gözle görülmesi zor ve ayakaltında her an ezilme tehlikesiyle yaşayan karıncalara bile merhameti emreden bir peygamberin, diğer canlılara, hele de canlıların en şereflisi olan insana karşı merhametsizliği affetmesi ise mümkün değildir.
Efendimizin şefkat ve merhameti bütün varlıklar için olduğu gibi, insanlık âlemi için de cihanşümûl bir vasfa sahipti. O, bir gün buyurdu ki: “Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe cennete giremezsiniz.” Sahabiler dedi ki: “Ya Rasûlallâh! Hepimiz merhametliyiz.” Allah Resulü şöyle buyurdu: “Benim kastettiğim merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhametiniz değil, bilâkis bütün yaratılanlara şâmil olan merhamettir.” (Heysemî, Mecmau’z-zevâid, VIII, 187)
Hz. Peygamber bedevi bir toplumdan medeni bir toplum meydana getirdi ve adına Asr-ı Saadet denildi. Çünkü o, ahlaksızlığın fazilet sayıldığı, adaletin yerine zulmün hâkim olduğu bir anlayıştan, Akif’in diliyle Dicle ırmağı kenarında bir kurdun, bir kuzuyu yemesine gönlü razı olmayacak derecede merhamet ve şefkat anlayışına sahip bir toplum bıraktı. İslâmî anlayış, Muhammedî rahmet ve şefkat ikliminde insanları sevmeyi, sevgi denizinde buluşmayı öğütlemektedir. Bugün Müslümanlarda ve İslâm âleminde bundan farklı bir görüntü varsa, bunun kusuru İslâm’ı tam olarak anlamamış olan Müslümanlardadır. Unutmayalım ki hiçbir yol, şefkat ve merhamet kadar bizi Allah’a emniyetli bir şekilde ulaştıramaz.
İsmail ÇAMUROĞLU
Samsun İl Müftülüğü Uzman Vaiz