İnsanoğlu kendi başına, tesadüflerin bir araya gelmesiyle amaçsız yaratılmamıştır. mutlak mânâda hür veya mecbur olarak da yaratılmamış, belli sınırlar içinde hür olan iradesiyle hayat çizgisini seçmesi, bir amaca doğru belli bir yoldan ilerlemesi için yaratılmıştır.
Yaratan eserini herkesten daha iyi bildiği için ona verdiği bilgi, akıl ve iradenin amacına ulaşmasına yeterli olmadığından gerektikçe peygamberler ve kitaplar göndermiş, insanların akıl ve iradelerine yardımcı olacak lütuflarda bulunmuştur. Müslümanların çocukları doğdukları günden itibaren ilahi eğitim sürecinde yetişmekte, müslüman çevreleri tarafından doğru hayat çizgisini seçecek bir biçimde eğitilmektedirler. Çocuklar büyüyüp ergen ve ergin çağa girdiklerinde kendi iradeleriyle ya kemalin, ya zevalin; ya ahsen-i takvimin, ya esfel-i safilînin; ya Hakk’a kulluğun ya nefse köleliğin, hasılı ya cennetin, ya cehennemin yolunu seçeceklerdir.
Din eğitim ve öğretimini kendi iradeleriyle seçmiş, yahut daha sonra bu durumun şuuruna ermiş, sorumluluğunu idrak etmiş olanların seçtikleri ve seçecekleri yol bellidir, ancak yolu seçmek, yalnızca bir şeydir, bir ömür boyu sürecek olan kemal yolculuğunun küçük bir parçasıdır. Burada kemalden “insan-ı kâmil”in erginlik ve olgunluğunu kastediyoruz. Kâmil insan aynı zamanda kâmil bir kuldur. Kulluk kemale doğru yükseldikçe şuur da kemale doğru ilerler; sonunda gerçek varlığın, kemal ve malikiyetin kime ait olduğu, yakinin bütün dereceleriyle kavranmış olur. Kemale yolculukta insanın yardımcıları iman islam ve ihsandır. Hiçbir beşer bu üç unsurun tamamını, eksiksiz olarak elde etmiş olamaz ancak hayırlı ömür bunlardan, mümkün olan en fazlasını elde etme çabasıyla geçirilen ömürdür. Belki en büyük âfetse kişinin kendini bu hususlarda yeterli görmesidir. 
İslam, iman ve ihsan üçlüsü birbirinin hem sebebi, hem de sonucudur; islam imanı, iman ihsanı getirir, amel imanı arttırır, artan iman ve amel, yeni marifetlere açılır... İnsan İslam dinine girmekle her şeyi bitirmemiş, yalnızca bir menzili katetmiştir. Şimdi onun önünde bir ömür boyu ulaşmak için yol katedeceği daha nice menziller, konaklar vardır. Gerçi “insanı kemale doğru götüren yollar insanların sayısı kadardır” denilmiştir, ancak bu yollar değişik yollar değil, tek yolda, tek amaca doğru yürüyüş biçimleridir. 
Kemal yolculuğu ilim okumak, dinlemek, düşünmek ve müzakere etmek suretiyle geliştirilir. İman bir hidayet meselesi olmakla beraber ilmin, eğitimin ve amelin iman üzerindeki tesiri inkâr edilemez. Bunun içinde ibadet, hayata ait görevler ve ahlak da vardır- ilim ve iman yanında eğitimle geliştirilir. Eğitimde önemli bir unsur da çevredir, kâmil veya kemal yönünde ilerleme cehdi içinde olan insanlar ile beraber olanların onlardan etkilenmemesi düşünülemez:
İslâmda fertlerin, diğer fertlere ve topluma karşı da ödev ve sorumlulukları bulunduğu için ameli hem ferdî, hem de sosyal alanlarda düşünmek ve yürütmek zarureti vardır. Gemi batarsa suçlu suçsuz, kusurlu kusursuz bütün yolcularıyla birlikte batar. Gemisini kurtaran kaptandır, ama unutmamak gerekir ki, gemiler yolcular içindir. Toplum gemisinde herkesin kendi güç, kabiliyet ve imkânlarına göre vazife ve sorumluluğu vardır. Özellikle halkı irşadı iş edinenlerin vazifesi insanlara kemal yolculuğu şuurunu kazandırmak ve bu yolculukta yardımcı olmaktır.
Haydi hep beraber kemale yani Hak kulluğuna, yani gerçek insanlığa doğru yükselelim, Mevla kanatlarımıza güç versin, versin ki, bizim için mukadder olan en ileri menzile ulaşalım.   

   Mustafa GÖREN
    İl  Uzman Vaizi