Cumhuriyet, demokrasiyle
anlam kazanmasaydı;
devlet
karşısında,
birey hakları,
ibadet,
örgütlenme ve
ifade özgürlüğü
ile yargı bağımsızlığı
sözde kalırdı...
O yüzden Cumhuriyet ile
demokrasi
özdeşleştiğinde
"Mükemmellik" ortaya
çıkar...
Cumhuriyet'in ilanından bugünlere
gelindiğinde,
Türkiye'de bu anlamda pek çok
çelişki
yaşanmıştır...
Mesela; 1923 yılında Cumhuriyet ilan edilmesine rağmen 
demokrasiye 
geçişin en önemli ilk adımı,
1946'da "Açık oy, gizli tasnif"
gibi bir garabetle 
atılabilmiştir...
Böyle bir seçim
sisteminin,
ileri demokrasilerde
yeri yoktur...
27 Mayıs 1961'de TSK'nın
yönetime el koyması,
12 Mart 1971'de muhtıra,
12 Eylül 1980 ihtilali ve
Milli Güvenlik Konseyi'nin
izin verdiği siyasilerle
6 Kasım 1983 genel seçimlerinin
yapılması da öyle...
"Cumhuriyet" vardır ama
"Demokrasi" yoktur...
28 Şubat 1997'de hükümetin düşürülmesi ve sonrasında
27 Nisan 2007'de e-muhtıra
verilmesinin de demokrasi ile bağdaşması
mümkün değildir!..
Cumhuriyeti, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla
besleyemezsek;
Atatürk'ün ifade ettiği gibi "Muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak"
hayal olacaktır!..
O nedenle, darbeler ve
benzer girişimlerin
önünü kesecek
olan yegane güç;
"Demokrasi" inancıdır!..
Nitekim, 15 Temmuz'da 
halkı sokaklara döken de
"Demokrasi" sevdasıdır...
Demokrasi varsa Cumhuriyet
anlam kazanır!..
Türkiye Cumhuriyeti'nin
temel niteliklerinde;
egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu,
kuvvetler ayrılığının bulunduğu
demokratik ve sosyal hukuk devleti
tanımlamaları var ama
zaman zaman sorunlar ortaya çıkmıştır...
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün
ifade ettiği
gibi bir "Cumhuriyet" kavramını
demokrasi erdemiyle bütünleştirerek
yaşatabilirsek,
totaliter
rejimleri özleyenlerin
hevesleri
kursağında kalır...
O yüzden, Cumhuriyet'i; demokrasinin
erdemiyle
geliştirmek,
insanca yaşamak isteyen
her bireyin görevi olmalıdır...
Yaşasın Cumhuriyet!..