Karamanoğlu Mehmet Bey'in
13  Mayıs 1277 yılında
yayınladığı, "Bugünden sonra divanda, dergâhta,
çargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır''

fermanından,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün,
Prof. Dr. Rasim Maksudi'nin
(Arsal)
2 Eylül 1930'da
"Türk Dili İçin"
adlı kitabının
iç kapağına yazdığı,
'Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır'' ifadelerine kadar
gelinen
süreç,
26 Eylül 6 Ekim 1932'de "Türk Dil Kurultayı"
toplanmasıyla taçlanmıştı...
O günden bu yana
her 26 Eylül'de
"Türk Dil Bayramı" kutlanıyor...
Türkçenin önemini tarihten gelen
birtakım örneklerle
anlatan
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun
"Bye bye Türkçe" adlı
kitabı, bu konuda
adeta "başucu" olacak 
nitelikte...
Sinanoğlu, bu kitapta
Romalıların, bir türlü yenemediği
Keltleri, dil ve kültürlerini
yozlaştırarak
alt ettiklerini 
belirtmişti...
Atilla İlhan da
"Hangi Batı" adlı kitabında,
kültür emperyalizmine dikkat çekerek,
"Sanki Sinan, Leonardo'dan önemsiz,
Mevlâna, Dante'den küçüktü, Itrî ise Bach'ın eline su dökemezdi. Aslında kültür emperyalizminin ilmiğini
kendi elimizle boynumuza geçiriyoruz"
demişti...
"Türk Dili" demişken,
Türk dili tarihinin yeniden yazılmasını sağlayan ve Türkçenin karanlıktaki pek çok konusunu aydınlatan Dîvânu Lugâti't-Türk'ü bizlere kazandıran, Türklük biliminin kurucusu, "Türk sözlükçülüğünün atası" Kâşgarlı Mahmud unutulur mu?..
Ya Ziya Gökalp'in, "Güzel dil Türkçe bize,
Başka dil gece bize. İstanbul konuşması, En saf en ince bize"
dizeleriyle
başlayan şiiri?..
Dün, Bahçeşehir Kolejinde
"Türk Dil Bayramı" nedeniyle
yapılan etkinliğe konuk oldum...
Türkçe öğretmenlerince 
hazırlanan
ve beğeniyle
izlediğim
görüntülerde,
İstanbul-Beyoğlu Caddesi'ndeki 
iş yeri tabelalarına 
yer verilmişti...
İlk bakışta,
bu görüntülerin
Amerika ya da İngiltere'de
bir caddeden
alındığı
hissi vardı...
Çok çarpıcı bir görüntüydü...
İstanbul böyle de Anadolu'nun
başka illeri farklı mı sanki?..
Uluslararası firmaları anladık da
ayakkabı kunduracısı,
berber, terzi ya da bakkal
neden yabancı isimlerle
dükkanına tabela asar ki?..
Yıllar önce bir genç kızın
"Dimes" meyve suyunu "Daymıs"
diye istemesine
tanık olmuştum...
Ne garip değil mi?..
Atilla İlhan'ın
dikkat çektiği
"Kültür emperyalizminin boynumuza geçirmek istediği ilmik" bu değil de neydi?..
"Milli ve yerli" olma
söylemlerinin arttığı böyle bir dönemde,
"Yaşayan Türkçe"
ile 
dilimize sahip çıkamazsak,
kuşaklar arasındaki köprü de
yıkılacak!..
Şimdi de Arapça tabela
furyası çıktı ortaya..
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yıllar önce 
bu konuda yaptığı uyarıya rağmen
Arapça tabelaların çoğalması
bir "Aymazlık" belirtisi değil midir?..
Yazık, hem de çok yazık!..