Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’nci yıldönümü
kutlamalarında,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP lideri Özgür Özel, MHP Genel Başkanı
Devlet Bahçeli, bakanlar ve çok sayıda vekilin katılımıyla
ortaya çıkan
birlik ve beraberlik görüntüsü,
dostlara "Güven"
düşmana "Korku" vermiştir...
O kutlamaları
izleyen
çoğu vatandaş
bu tablonun
gururunu yaşamıştır...
"Çoğu" ifadesinin
nedeni ise
DEM başta olmak üzere
bazı partilerin
Rumların
zalimliklerine
karşı
girişilen
Barış Harekatı'nı
ağızlarına bile almamasıydı...
Onların gözünde,
çoluk çocuk demeden
katledilen
insanların
bir değeri yoktu...
Mesele bu değil, aslında...
Mesele, Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın,
"Çözüm yolunda uzatılan hiçbir eli havada bırakmayız” 
ifadesiyle sunduğu fırsattır...
Rumlar, bu teklifi dikkate almayacak ve
"Ağababaları"nın
istediği biçimde
çözümsüzlüğü
sürdürecektir...
Annan Planı'nı
hatırladınız mı?..
Türk ve Rum kesimleri bölünmüş Kıbrıs Adası'nın bağımsız bir devlet olarak birleştirilmesini öneren Birleşmiş Milletler planı,
bu fikri ortaya atan
dönemin BM Genel
Sekreteri Kofi Annan'ın adını taşıyordu...
Plana göre,
Kıbrıs adasının İngiliz üsler bölgesi haricinde kalan kısımları bağımsız ve federal nitelikte bir devlet olacak şekilde birleştirilecek,
Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki bakanlıkların en az üçte biri Türklerden oluşacaktı. Devlet başkanlığı ve başbakanlık makamları 10 ayda bir Türkler ve Rumlar arasında el değiştirecekti...
Nisan 2004'te adanın kuzey ve güneyinde yapılan referandumlar ile oylamaya sunulan plana, Türk tarafında yüzde 64,91 oranında "Evet"
Rum kesiminde ise
yüzde 75,38 "Hayır" oyu çıkmıştı...
Türkler "Evet" oyu versin diye
ne vaatlerde bulunmuşlardı...
Başta ambargolar kalkacaktı...
Süreç içinde hiçbir söz tutulmadı...
Rahmetli Rauf Denktaş, bir kere daha haklı çıkmıştı...
2006 yılında
Brüksel'de Türk gazetecilerle birlikte
yapılan bir toplantıya
katılmıştım...
O toplantıda,
Avrupa Parlamentosu'ndan
katılan bir vekile
"Annan Planı kabul edildiği halde
neden sözler tutulmadı?"
diye sormuştuk...
O vekil
bize aynen şu yanıtı vermişti:
"Sizler AB üyesi olan Kıbrıs'ı tanımıyorsunuz.
Limanlarınızı kullandırmıyorsunuz. Bu tavrınızla
AB'ye karşı çıkıyorsunuz"
... 
Tercüman aracılığıyla itiraz ettik...
"Annan Planı'nı kabul etmeyen
Kıbrıs Rum Kesimi'ne neden yaptırım uygulamadınız? Bizler kandırıldık mı?"
diye tepki verdik...
Adam deyim yerindeyse,
"Nuh" diyor da "Peygamber" demiyordu...
Yani işin özünde, 
biz ne yaparsak yapalım,
"Kıbrıs Rum Kesimi" önümüze çıkarılacaktı...
AB'ye giriş sürecindeki
en büyük takozun nedeni de buydu...
Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili
olarak umudumu kestim...
60 yıldır 
bekletilmekten
yorulduk artık!..
Ancak, AK Parti iktidara gelmeden önceki
sözlerini yerine getirerek,
ülkeyi her alanda AB standartlarına
taşıdığında;
hangi masada oturursak
oturalım,
neyin müzakeresini
yaparsak yapalım
kazançlı çıkmanın
yolu, her bakımdan güçlü olmaktan geçecektir!..
Çünkü, bize bizden başka dost yoktur!..