“SEN milletlerine (dinlerine) tabi oluncaya kadar Yahudiler ve Hristiyanlar asla senden razı olmazlar.” (Bakara, 2/120.)İ
Diyalog, kelime olarak pozitif bir anlam taşımaktadır, Grekçe “dialogos” Latinceye “dialogus” sohbet etme anlamında geçmiştir ve nihayet diyalog, bireyler ve toplumlar arasında ya ekonomik ya psiko-sosyal ya da kültürel, ekonomik ve politik düzeyde olur. Diyaloğun mutlaka çıkar gözetmemesi ön şart değildir. Zira diyalogda bulunan kesimlerin elbette birbirlerinden bekleyecekleri, birtakım çıkarları, taktik ve stratejik hedefleri, söz konusu olacaktır. Yani diyalog sadece tanımaya ve anlamaya yönelik bir mahiyet taşımamaktadır. Hatta denilebilir ki, Hristiyani anlamdaki, diyaloğun örtülü esas amacı “misyon” ve davettir.” Şimdi diyaloğun tarihsel arka planı ile bu yargımızı güçlendirelim.
Hristiyanlık tarihinde “diyalog” Vatikan’ın Yahudilik dışında, 1965’te Müslümanlarla ve diğer dinlerle aldığı resmî diyalog kararından çok önceleri işlevi olan bir kavramdır. Örneğin Hristiyanlık tarihinde diyalogla ilgili yazılan ilk eser, en az 19 asırlıktır. Justin Martyr (ö.163) Hristiyan inancını Yahudilere anlatmak üzere “Yahudi Tyrpho ile Diyalog” ismiyle son derece hacimli bir eser kaleme almıştır. (A. M. Harman, The Story of The Church, Leichester 1985, s. 29.) Burada amaç Yahudi Tyrpho tiplemesinin ışığında Yahudiler ve Hristiyanları bir çatıda buluşturabilmektir.
Daha sonra Avrupa’da 1600’lü yılların ilk çeyreğinde başlayan din savaşları, yani Katolik ve Protestanlar arasında milyonlarca insanın ölümüne yol açan mezhep çatışmaları ile diyalog Avrupa’nın birliği ve selameti açısından daha da önem kazandı
Batı dünyasında dinler tarihçisi ve din fenomenoloğu olan olan Rudolf Otto (1869-1937) 1921’de dünya ölçeğinde uluslar arasında tırmanan gerginlik ve savaş olasılığına karşı çeşitli din mensuplarını bir araya getirmeyi hedefleyen “Dinlerarası Birlik” adında bir oluşumu hayata geçirdi.
Daha sonra gelişen süreçte Dinler Arası Diyalog projesi daha da önem kazandı. Zira I. Dünya Savaşında milyonların ölmesi ve bilhassa Avrupalı emperyal devletlerin birbirleri ile giriştikleri kanlı bir savaştan çıkma 1962-1965 tarihleri arasında 141 ülkeden 2860 kadar temsilcinin katılımı ile gerçekleşen II. Vatikan Konsili, üç yıl içerisinde önemli kararlar aldı. Bu kararların en önemlisi şüphesiz “Hristiyan Olmayanlar Sekreteryasının” kurulması idi. Artık Papa 23. John, Asya kıtasının Hristiyanlaştırılması zamanının gelip geçmekte olduğuna inanıyordu. Fakat bu nasıl yapılmalıydı, zira daha önce denenen metotlar esas olarak misyonerliği içinde barındıran bilim kisveli yöntemlerdi; çok büyük çabalara rağmen istenilen sonuçlar alınamamıştı kilisenin özellikle Vatikan’ın Hristiyanlar arasındaki diyalog girişimlerini artırmasında etkili oldu.
Diğer taraftan, diyaloğun başlatıcılarından V. Paul da II. Vatikan Konsili’nde, diyaloğun gerçek amacı konusunda, konsil üyelerine şöyle seslenir: “İncil, her yaratığa İncil’i vaaz için tüm dünyaya yayılın der; ben ise buna şunları da ilave ediyorum: Misyonerlik için yeni yollar hazırlamak, yeni yöntem ve vasıtaları gözden geçirmek, yeni aksiyonlar, enerjiler meydana getirmek gerekir.” Ve sonunda diyalog ekibi hemen göreve başladı, önce Kardinal Marella, sonra sırası ile Kardinal Pignodelli, M. Jadot, Kardinal Arinze diyalog şemsiyesi altında misyon faaliyetlerine başladılar.
Evet, Vatikan’ın diyalogdan anladığı; kelimenin tam anlamı ile budur. Öyle ki, evliliklerde bile artık papalar devreye girmektedir. Zaten Benedictus’tan önce Mardin’de diyalog toplantısı yapılırken, tam da o gün Papa II. Jean Paul, tüm Hristiyanları Müslümanlarla evlenmemeye, eğer evlenmek zorunda kalırlarsa çocukları mutlaka Hristiyan yapmaya çağırdı. Biz de Hristiyanlarla evlenmeye özendirilmesinin aksine. Aslında Hristiyan diyalogcular kendi açılarından haklılar, çünkü kilise dogmasına göre, “extra ecclesiam nulla salus.” (Kilise dışında hiçbir hakikat yoktur!)
Bırakın İslamı, Vatikan, Hristiyanlık içindeki Metodisler, Mormonlar, Albililer, Üniteryenler, Presbiteryenler, Ebionitler gibi mezhepleri bile kâfir ilan etmiştir. Yani ne kadar diyalogda olsak bile, bir Hristiyan yüzümüze maslahat gereği söylemese bile, her zaman bilinç altında sapkın bir dine inandığımızı asla unutmayacaktır. Onlar için İslam vahyi değil, sadece sosyolojik anlamda bir dindir.
Dinler arası diyalog aslında neydi? (1)
Cemal Özdemir
Yorumlar