Hala kavramsal olarak bile oturmakta güçlük çektiğimiz bir alandan bahsetmek istiyorum.
Üstün yetenek, üstün zeka, üstün potansiyel veya Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’ne göre özel yetenekli bireyleri bugün konuşacağız.
Milli Eğitim’e göre özel yetenekli çocuklar, zeka, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasitesi veya özel akademik alanlardan birinde veya birkaçında yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans gösteren çocuklar olarak tanımlanır.
Kaynaklarda hala üstün yetenek kavramları mevcuttur. Çocukları daha az kategorize edeceği düşüncesiyle üstün yetenekle aynı kavrama karşılık gelen ‘özel yetenek’ ibaresi kullanılmaya başlanmıştır.
Kavram konusunda netleştiysek, şimdi bu çocukların özel yetenekli olacağını nerden anlayacağız buna bir bakalım.
Bu çocuklar doğumdan itibaren kendilerini belli eden sinyaller verirler...
Anne babalarla yaptığım seanslar ve literatürden edindiğimiz bilgileri de kullanarak daha akıcı ve anlaşılır olabilmesi amacıyla sizlere anne baba ağzından özel yetenekli çocuğun bebekliğini anlatmak isterim:
‘Doğduğu gün kucağıma verildiğinde bu çocukta bir farklılık olduğunu anlamıştık. Doğduğu gibi kafasını tutabilir mi çocuk? Bebekliği süresince çok az uykuyla idare etti. Hep düşünürdük ‘sen bebeksin neden uyumuyorsun’ diye. Zorlandık tabii sadece uyku değildi konu, işe başlayacağım için bakıcıyla devam eden serüvenimizde bakıcısını hemen tanıma, gülümseme gibi tepkilerini keşfettik. Çok detaycı ve gözlemci bir çocuktu. Evde biblonun yeri mi değişti hemen fark ederdi. 2 yaşında gittiği yeri hatırlar mı hocam bebekti o zamanlar ‘ben buraya gelmiştim’ dedi ve şok olduk eşimle. Hafızası inanılmaz güçlü her geçen gün daha da şaşırıyoruz bu duruma. Çok erken konuştu ve tam cümleler halinde kendini direkt ifade etmeye başladı. Erkenden yürüdü. Oyun gruplarına katıldığımızda gruptaki çocuklardan dikkat ve öğrenme hızı olarak çok farklı olduğu hemen anlaşılıyordu. Hatta oyun grubundaki uzman bize yaşıtlarından bilişsel olarak ileri olduğunu bile söylemişti. Sürekli kitap okumamızı isterdi. Daha sonra aynı kitabı okuduğumuzda o kitabı ezberlemiş olurdu eşimle birbirimize bakardık anlayamazdık. Küçücüktü elindeki her oyuncağı bambaşka şekillere sokarak oyun oynardı çok yaratıcıydı. Bir de esprili, o kadar güldürüyor ki bizi. Bambaşka ilgi alanları var yaşıtları renkleri öğrenirken o renkleri kullanarak yeni renkler üretmek isterdi. Elinde atlasla gezer, uzaya çıkmanın hayalini kurardı. Yaşadığı basit problemlere hemen kendince çözümler geliştirirdi. Çok meraklıydı hep açıklama beklerdi mantığına bir şey yatmazsa ikna olmazdı. Ses, tat konusunda çok hassastır. Yüksek sesli ortamda zaman zaman bulunmak istemez. Yemek yaparım, içine farklı baharat koysam bile hemen anlar ‘bu değişik’ der. Bazen bir işi mükemmel yapma isteği de bizi zorlayabiliyor tam olmazsa beğenmiyor tekrar yapmaya başlıyor veya direkt pes edebiliyor. Bulmacalar, sayılarla çok ilgili, okula gitmiyordu bırakın sayıları öğrenmeyi toplama yapmaya başlamıştı. Üç basamaklı sayıları bile toplayabiliyordu.’
Evet bu hikayede özel yetenek tanısı almış çocukların bebeklik dönemi hikayeleştirilerek anlatılmıştır. Bu hikayeye en önemli vurgumuz şu: Burada bahsedilen özelliklerin hepsini tek bir çocukta ararsak hata yapmış oluruz. Ve aynı zamanda burada bahsedilen özellikler her özel yetenekli çocukta vardır dersek yine hata yapmış oluruz.
Ancak özelliklerin çoğunluğunun gözlemlenmesi çocukta özel yeteneklilik olduğunu bize düşündürmelidir.
Anne ve babanın çocuğunu objektif bir şekilde erken dönemde gözlemlemesi tanı koymak için çok yardımcıdır. Erken dönemde tanı alınır mı? Bunun için en uygun yaş hangisidir? Nasıl tanı alabiliriz? Bu tanı ile neler yapabiliriz? Gibi soruları yanıtlayacağımız bir sonraki köşe yazımızda görüşmek üzere...
Uzman Psikolojik Danışman / Özel Yetenekliler Uzmanı
Tuğçe GÜNDÜZ YILMAZ