İnsanların evcil hayvanlara yöneliş nedenlerinin altında yatan psikoloji;
genellikle çıkarcı anlayış egemenliğiyle yozlaşan ilişkilerde
vefalı, samimi ve sıcak bir liman aramak...
Çevremizde hemen hemen herkesin ya bir kedisi ya da bir köpeği var...
O insanların hayvanlarıyla ilişkilerine bakıyorum da
müthiş bir "sadakat" yakalıyorum...
Çocukluğumda bizde de kedi ve köpek vardı...
Rahmetli babam; sadece evdeki kedi-köpeği değil, mahalledekileri de beslerdi...
Her akşam eve dönüşünde kedileri
onu beklerdi. Kasapta parçalattığı ciğerleri;
sokağın başından eve
dağıta dağıta gelirken,
büyük haz duyardı...
Mahalleli, kedileri görünce
"Kemal abi geliyor" derdi...
Giyimine kuşamına ve temizliğine çok dikkat eden babam,
kedinin ve köpeğin ciğerini dağıtırken, hiç bunu düşünmezdi...
Eve geldiğinde de temizlenmeden sofraya oturmazdı...
Babam, cins köpek olan Pamuk yüzünden, mahkemeye bile çıkmıştı...
Yanlış hatırlamıyorsam ya bir hâkim ya da bir vali yardımcısını ısırmıştı...
Köpek aşılıydı, ceza almamıştı...
Bir gün ona çocuk aklımla sordum:
“Niye bunlarla uğraşıyorsun?”...
Aslında, hayvanları
veterinere
aşıya ben götürüyordum. Bundan
sıkılmıştım. Soruyu bu nedenle
sormuştum...
Babam aynen şöyle demişti:
“Yaşın ilerlediğinde bunu anlayacaksın.
Bu hayvanların hiçbirinin, sahipleri ve sevdiklerine nankörlüğü olmaz”...
Gerçekten, kedi ve köpek kendisine yaklaşanı hissederek ona göre tepki veriyor...
Yabancı biri dokunduğunda, adeta kokudan kişilik analizi yapıyor...
İnsanın insanla ilişkisi öyle değil!..
“Kavun değil koklayasın, karpuz değil yoklayasın” deyimi de bu yüzden ya!..
İnsanı anlamak zor!..
Giderek sevgisizleşen dünyada, merhamet ekseninin kaymasıyla, insan insandan uzaklaşıyor...
Eskiden çok farkı bir dünyadaydık...
Büyüklerinin yanında küçükler saygısızlık yapamazdı...
Akrabalık; ortak acılar ve sevinçlerde dayanışmanın adıydı...
Komşuluk da öyle...
Arkadaş, sıradan bir ifade değildi; kardeş gibiydi...
Ona yapılan düşmanlık,
sana yapılmış
kabul ediliyordu...
Aynı meslekten olan insanlar, ustalarına karşı sevgi ve saygı içindeydi...
Edep ve adap temelindeydi bütün ilişkiler...
Öğretmenlere ana-baba saygısı vardı...
“Eti senin, kemiği benim” diye teslim edilirdi evlatlar onlara...
Doktorlar, avukatlar, gazeteciler, mühendisler ve hatta siyasetçiler “saygın” insandı...
Vefa, bir semt adı ya da sirke markası değildi...
İyilikler, o yüzden hiç unutulmazdı...
Ve “Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı” o yüzdendi...
Yaşlı ve gariban insanlar dolandırılmaz, fakirin
evine de hırsız girmezdi...
“Kiralık katil” bile çoluk çocuğunun yanında
hedefindeki insanı
vurmaz;
kavga sırasında eşi veya çocuğu olana da
yumruk sallanmazdı...
Küfür etse dahi...
Düşmanlığın raconunu bilmeyen, adam yerine konulmazdı...
Hastaya, darda kalana, yardım için kapıyı çalana ve herhangi bir biçimde mağdur olana
imkânlar ölçüsünde el uzatılırdı...
Yetimler, oturdukları mahallelerde herkes için emanetti...
Elbette mahallenin namusu da...
Çok uzattım, biliyorum...
Kolay değil; insanlığı kaybetme sürecini anlatabilmek...
Ülkede sıkıntılar var...
Bunu inkâr edecek değilim...
Geçmişte de olmuştu...
Bu millet; seferberlik de gördü, karneyle ekmek de aldı...
Ama hiç kimse savaş yüzünden
anasız babasız kalmadı...
Hepsi mazi oldu elbette...
Ancak gelinen süreç
karşısında,
klayvenin başında sözcüklerin
kifayetsizliğini
yaşıyorum...
Geçmişte
Almanları “Bir dal sigara istesen alamazsın” diye eleştirirken,
bizler birbirine
selam
vermekten
kaçınan insanlara
dönüştük...
“Doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğu” bir ortamda,
nankörlük, vefasızlık ve çıkarcı yaklaşımların girdabından kurtulmak için
önce Allah’a sığınmak gerekir...
Ancak, samimi ve sıcak bir ilişki duruluğunda, evcil hayvan besleyenlerin de psikolojisini
anlamıyor, değilim...
Evim uygun olur ve ailem de izin verirse; ben de kedinin en haylaz
cinsi, bir "tekir" alacağım...
Namuslu kalmanın zorlaştığı
toplumda;
yalanın, düzenbazlığın, sahtekârlığın ve riyakarlığın zirve yaptığı ilişki süreci;
herkes gibi beni de yoruyor...
50 yıldır memleketin sorunları,
insanların
dertleriyle uğraşıyorum....
Elimden geldiğince, sorunun değil, çözümün bir parçası olmaya
çabalıyorum...
Ben de bir kediye ya da köpeğe
ihtiyaç duyuyorum artık!..
Not: Sevgili dostum, ağabeyim, arkadaşım,
güzel insan, Sefa Kulaksızoğlu'nu kaybettik. Cami avlularından bir kişi daha eksildi.
Anılarıyla yaşayacak olan
ağabeyime, Allah'tan rahmet, ailesi başta olmak üzere tüm sevenlerine başsağlığı dilerim...