Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Peygamber’den önceki dönemlerde de peygamberlerin ve onlara inanan insanların kâfirlerce hicret etmeye zorlandıklarından ve bunların inançları uğrunda yurtlarını bırakıp başka yerlere gittiklerinden bahseder. Hz. İbrâhim, kavminin kendisini ateşte yakma teşebbüsünün ardından, “Doğrusu ben rabbimin emrettiği yere hicret ediyorum” demiş (el-Ankebût 29/26) ve önce Filistin’e, ardından Mısır’a göç edip daha sonra da Ken‘ân diyarına yerleşmişti. Hz. İbrâhim’le beraber Filistin’e kadar bu hicrete katılan Hz. Lût, peygamberlik görevini yaparken kâfirlerin azgınlık ve ahlâksızlıkları karşısında Cenâb-ı Hak’tan aldığı emirle bir gece vakti inananlarla birlikte yurdundan çıkmış, arkasına dönüp bakmadan gitmesi istenilen yere gitmişti (Hûd 11/80-81; el-Hicr 15/65). Hz. Şuayb’a kavminin ileri gelen kibirlileri, “Ey Şuayb! Kesinlikle seni ve seninle beraber iman edenleri memleketimizden çıkaracağız; yahut dinimize döneceksiniz” demişler (el-A‘râf 7/88), onu ve müminleri hicrete zorlamışlardı. Hz. Mûsâ, Allah’ın emriyle geceleyin Mısır’dan yola çıkardığı İsrâiloğulları’nı göç ettirmeyi başarmış, peşlerine düşen Firavun ve ordusu ise denizde boğulmuştu (Yûnus 10/90; Tâhâ 20/77-78; eş-Şuarâ 26/52-67). Bu gibi âyetlere dayanarak hicretin bütün peygamberlerin hayatında yer aldığı söylenebilir; kâfirlerden görülen eziyet ve baskılar, hak dini tebliğ imkânının ortadan kalkmış olması onları göç etmek zorunda bırakmıştır. Nitekim İbrâhîm sûresinde Mekkeliler’den öncekilerin, Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin kıssaları anlatılırken kâfirlerin peygamberlerine, “Elbette sizi ya yurdumuzdan çıkaracağız ya da mutlaka dinimize döneceksiniz” dedikleri bildirilerek rablerinin bu peygamberlere, “Zalimleri mutlaka helâk edeceğiz” diye vaadde bulunduğu belirtilir (İbrâhîm 14/9-13). Kitâb-ı Mukaddes’te de Hz. İbrâhim’in ve Lût’un hicretleriyle Hz. Mûsâ’nın İsrâiloğulları’nı Firavun’un zulmünden kurtarışı hikâye edilmektedir (Tekvîn, 12-13; Çıkış, 12/37-38, 14/1-31; Resullerin İşleri, 7/2-4).
Hz. Peygamber ve kendisine inananlar da daha önceki peygamberler ve ümmetlerinin âkıbetine mâruz kaldılar. Mekke müşrikleri Resûl-i Ekrem’e karşı İslâmiyet’i tebliğe başladığı andan itibaren olumsuz bir tavır takındılar. Bu tavır sadece İslâm’ı reddetmekten ibaret kalmadı; Hz. Peygamber alaya alındı, ona inananlara baskı uygulandı ve bu baskılar İslâmiyet’in Mekke’de yayılmaya başlaması üzerine eziyet ve işkenceye dönüştü. Hatta Ammâr b. Yâsir’in babası Yâsir ve annesi Sümeyye işkenceyle öldürüldü. Amcası Ebû Tâlib tarafından himaye edildiğinden kendisi bu tür eziyetlere uğramamakla beraber ashabının başına gelenlere son derece üzülen ve işkenceleri engellemeye de gücü yetmeyen Resûl-i Ekrem, aralarında Hz. Osman ve karısı Hz. Rukıyye (Hz. Peygamber’in kızı), Ca‘fer b. Ebû Tâlib ve hanımı Esmâ bint Umeys, Osman b. Maz‘ûn, Zübeyr b. Avvâm, Hâlid b. Saîd ve karısı Ümeyme bint Hâlid, Abdullah b. Cahş, Abdullah b. Mes‘ûd, Abdurrahman b. Avf, Ebû Ubeyde b. Cerrâh, Mus‘ab b. Umeyr gibi meşhur kişilerin de bulunduğu bir grup müslümanın Habeşistan’a gitmesine izin verdi. Habeşistan Necâşîsi Ashame’nin semâvî bir dine mensup adaletli bir hükümdar olması ve Arapça bilmesi hicret için Habeşistan’ın seçilmesinde önemli bir sebep teşkil ediyordu. Ayrıca ulaşım kolaylığı ve muhacirlerin malî sıkıntılarını daha rahat şekilde giderebilmeleri imkânı da bu seçimi etkilemişti. On bir erkek ve dört kadından oluşan müslüman kafilesi 615’te Mekke’den Şuaybe Limanı’na, oradan da bir tekneyle Habeşistan’a gitti. Bu hicret, Hz. Peygamber’in henüz tebliğinin ilk yıllarında iken Afrika ile temasa geçmesini sağladı. İlk muhacirlerin iyi karşılanması üzerine ikinci hicret kafilesine yetmişten fazla müslüman katıldı (616). Böylece Habeşistan’a hicret edenlerin sayısı İbn İshak’ın kaydına göre kadın ve çocuklar hariç sekseni aşmakta ve toplam 108 kişiye ulaşmaktadır (es-Sîre, s. 210). Belâzürî’nin düzenlediği listeye göre muhacirlerin sayısı 109’u bulmaktadır (Ensâb, I, 198-223). Habeşistan’a hicret konusuna özel bir yer ayırmış olan İbn İshak (es-Sîre, s. 156-157, 205-210, 238-241) ve İbn Hişâm ile (es-Sîre, I, 322-331) ashabın hayatından bahsederken bu konuya da temas eden İbn Sa‘d (eṭ-Ṭabaḳāt, III, 55-417; IV, 34-214; VIII, 36-301) gibi ilk devir İslâm tarihçileri Habeşistan’a hicret edenlerin isimleriyle ilgili farklı listeler vermektedir (geniş bilgi için bk. Öztürk, tür.yer.). Muhacirlerin sayısının artması üzerine endişeye kapılan Kureyşliler, Ashame en-Necâşî’ye bir heyet gönderip müslümanların iadesini istediler. Tarafları dinleyen Necâşî müşriklerin teklifini reddetti. Müşrikler de netice alamayınca bunun intikamını Mekke’de kalan müslümanlardan aldılar. Artık Mekke’deki müslümanlar çok daha kötü şartlarda var olma mücadelesi veriyorlardı. Bir müddet sonra muhacirlerin otuz üç kişilik bir bölümü, müslümanlara karşı Şi‘bü Ebî Tâlib’de sosyal ve ekonomik boykotun kaldırılması ve Mekkeliler’in müslüman olduğuna dair söylentilerin çıkması üzerine Mekke’ye döndü (620). Müşrikler, Bedir’de uğradıkları bozgunun ardından Ashame en-Necâşî’ye ikinci bir elçilik heyeti gönderdilerse de yine sonuç alamadılar. Habeşistan’da kalan son müslüman kafilesi daha sonra yine kendi arzularıyla ve Necâşî’nin hazırlattığı gemilerle önce Câr Limanı’na geldiler, oradan da Medine’ye hareket ettiler (7/628). Resûl-i Ekrem Hayber’in fethi sırasında huzuruna çıkan muhacirlerin arasında Ca‘fer b. Ebû Tâlib’i görünce çok sevinmişti (İbn Sa‘d, IV, 34-35).
İSLAM TARİHİNDE HİCRET (2)
Cemal Özdemir
Yorumlar