Yakın zaman zarfında yaptığım Ankara seyahatim esnasında yaşadığım benim için değerli bir anıyı sizlerle de paylaşmak isterim...
Sabahın erken saatlerinde, yoğun sis altında yolculuk yapmaktan yorulmuş bir durumda kendime bir dinleme alanı aranıyordum. Samsun-Ankara istikametinde bir ilçeden geçerken sisten kapanmış yollarda soluk ışıklar arasında bir sabahçı kahvesi gördüm. İçeriye girdim. Salaş ama şirin, sıcak bir kahvehane ile karşılaştım. Tam ortada odun sobası tüm gücüyle yanıyordu. Çayımı söyledim bir yandan çayımı içiyor diğer yandan odun ateşiyle yanan sobada bedenimi ısıtmaya çalışıyordum.
Yanıma kahvehanenin sahibi olduğunu öğrendiğim bir ağabey yaklaşarak selam verdi. Hoş geldin, dedi...
Vanlı bir ağabeyimiz, kendi kültürü ve konuşma şekliyle güzel bir sohbete başladık. Sıcak ve samimi geçen sohbet, soğuk bir gecede çay ve soba kadar etki göstererek içimi ısıttı.
Gazeteci olduğumu ve Ankara'ya gittiğimi öğrenen işletme sahibi ve kahvehanede bulunanlar, güzel temennilerde bulunarak yaşadıkları sıkıntı ve sorunları dile getirmeye başladı...
"Bizim Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a ulaşmamız çok zor sizden ricamız bizim isteklerimizi iletmeniz" diyerek Türkiye'nin her yerinde duyduğumuz genel ahvalden sorunlarını dile getirmeye başladı.
15 Temmuz'dan önce ve sonra yaşadığınız seçim sürecinde gördüğümüz, hissettiğimiz unsurlar yine bizleri rahatsız ediyor diyerek başlayan sohbetimiz ve iletmemi istedikleri başlıca sorunlar kısaca şunlardı...
Dışarıdan göründüğü gibi değil, çoğumuz kiracıyız. Cumhurbaşkanımız emekliye, işçiye, memura zam yaptıkça daha fazlasını ev ve işyeri sahiplerimiz yapıyor. Baskı, huzursuzluk ve bazen şiddete varan tartışmalar oluyor. Bu konuda kendimizi yalnız ve çaresiz hissediyoruz...
Küçük esnaflara yani bizlere seçim öncesi (bizce kasten Cumhurbaşkanımıza karşı) her gün Maliye veya başka kurumdan denetleyici geliyor. Yanı başımızdaki zincir marketlere veya kurumsal kafelere bırakın uğramayı, ceza kesmeyi önünden dahi geçen yok...
Hastanelerde doktorlar, hemşireler hariç çalışanlar vatandaşları canından bezdiriyor. Hakaret, kötü davranma, işlerini yapamama gibi soruların yanı sıra randevu sisteminde de bizce kasten yapılan randevu alamama gibi büyük sorunlarımız oluyor.
Devletin hangi kurum olursa olsun yaşadığımız sorunları ve o kurumda görev yapan hakkında şikayette bulunuyoruz, sonra şikayet ettiğimiz de bizi buluyor .( beni şikayet etmişsiniz diye)
Sayın Cumhurbaşkanımız engellilere çok şey yaptı, Allah razı olsun ama geldiğimiz bu durumda aldığımız engelli maaşları ve destekler yetersiz kalıyor.
CHP, AK Parti fark etmiyor belediyelerin afaki su faturaları bizleri canından bezdirdi. Elektrik ve doğalgaz faturaları ile yarışıyorlar.
Temel ihtiyaçlarımız olan peynir, zeytin ve yumurtaya hemen hemen her gün zam yapılıyor. Devletin kurumları olan marketlere gidiyoruz ( Tarım Kredi ) gibi onlarda saydığımız ve diğer ürünler ise daha pahalı satılıyor.
Biz neden marketlerin kendi reklamını yaptığı poşetlere para veriyoruz. Devlet plastik poşeti yasakladı ama şimdi daha fazlası basılıyor ve bir de parasını bizden alıyorlar. Neden bizlere mecbur vermek zorunda oldukları alternatif ( kese kağıdı) gibi taşıma araçları vermiyorlar ve 4 yıldır kanun çıkmasına rağmen kimse denetlemiyor, milletin sırtından inmiyorlar. Sonra, bir marketi şikayet ediyoruz aradan zaman geçiyor markette alışverişe gidiyoruz kasaya geliyoruz ki kasiyer bile bizi şikayet etmişsin amca diyor. Şaşkınlık içindeyiz...
Sohbetimizin içinde çok daha sorunlardan bahsedildi ama elimden geldiği kadar önemli gördüklerimi kaleme aldım.
Sohbetten anladığım konu ve dile getirdiğim sorunların temeli denetimsizlikten kaynaklı olarak görünüyor. Oysa ki o ilin il başkanı, milletvekillleri, valisi vs birçok kişi varken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mesai arkadaşı gibi görünerek, vatandaşa kendini sahipsiz ve çaresiz hissettirmek de bir nevi seçim öncesi bir taktik olarak görünmekte...
Not: Hiçbiri twitter kullanmıyor. Yani sosyal medyadan paylaşım yaparak şehirler yönetilmez.
Sevgi ve saygılarımla...