Ekmeğinin peşinde koşan ve sendikaya üye oldukları gerekçesiyle bir gecede kapının önüne konulan Polonez Sucuk emekçileri açlık grevlerini kara kışta kararlılıkla sürdürüyor. Tek amaçları insanca yaşam olanağı edinmek.
Anayasal haklarını kullanmalarından ötürü Ürdünlü patronun kıyımına uğrayan gariban emekçilerin dondurucu soğukta televizyonlara yansıyan görüntüleri, insanın içini acıtıyor. Kalp krizi geçiren açlık grevindeki gözü yaşlı kadın emekçinin anlattıkları izleyenleri şoke ediyor. Suçları, daha iyi ücret ve sosyal hak edinmek için sendikaya üye olmaları. Oysa Anayasa’nın 51. Maddesi emekçilere baskı olmaksızın özgür kararları ile sendika olanağı tanıyor.  
Bu maddeye karşın son Polonez Sucuk örneği gibi bazı işverenlerin iflah olmaz sendika karşıtı tutumları süreğenleşiyor. Sendikal örgütlenmenin yaygın bulunduğu iş yeri ve işletmelerde üretimin ne denli yüksek olduğunu, çalışma barışının egemenliğini bir türlü göremiyorlar.  
Patronların sendika korkusu ve emekçiler üzerine kurdukları baskı, ülkemizde sendikalaşmanın yaygınlaşmasını engelliyor. Emekçi sayısının artmasına karşın, sendikalaşma oranı hala istenilen düzeyde değil.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Temmuz 2024 işkolları istatistiğine göre, çalışan işçi sayısı toplam 16 milyon 973 bin 610 kişi olurken, sendikalı işçi sayısı 2 milyon 512 bin 330 kişi. Sendikalaşma oranı yüzde 14.8.
Ocak 2024’te toplam 16 milyon 395 bin 275 işçiden 2 milyon 495 bin 423’ü sendikalı idi. Sendikalaşma oranı da yüzde 15.22 düzeyindeydi. Temmuz 2023’te işçi sayısı 16 milyon 413 bin 359, sendikalaşma oranı yüzde 14.76’dıydı.
Verilerden de anlaşılacağı üzere işçi sayısında artışa karşın emekçinin olmazsa olmazı sendikalaşma Avrupa ülkelerinin oldukça gerisinde.  Emekçilerin çoğunluğu sendikalı değil. Sendikalı işçilerin de salt yüzde 7’si toplu iş sözleşmesi hakkından yararlanabiliyor.  Sendikalaşma oranı AB ülkelerinde ortalama yüzde 25, OECD ülkelerinde ortalama yüzde 20.  Japonya’da yüzde 30’u aşkın oranda.  Bu oran ülkelere göre değişkenlik gösterebiliyor. İsveç, Danimarka, Finlandiya’da oran yüzde 80’lere ulaşırken, Fransa ve Almanya’da daha düşük.       
Türkiye’de sendikalıların çoğunluğunu kamuda, belediyelerde ve marka olmuş büyük özel sektör iş yerlerinde çalışan emekçiler oluşturuyor. Küçük iş yerlerinde sendikalaşma patronların baskısından ötürü yok gibi. Sendikalı işçilerinden salt yüzde 7’sinin toplu iş sözleşmesi hakkından yararlanabilmesi, tablonun diğer olumsuz yanı. 
İstihdama yeni katılan emekçilerin çekingen davranması ve patronların baskısından ötürü sendikalaşmada beklenen artış sağlanamıyor. Özellikle özel sektörde küçük iş yerlerinde yüz binlerce emekçinin ücreti ve geleceği patronun iki dudağı arasında. Patronlar sendikayı öcü gibi görüyor. Oysa çalışma barışı ve daha fazla üretim için sendikalaşma bir iş yerinin temel taşı. Patronlar sendikadan çekinmemeli. Üreten, alın teri akıtan emekçinin sosyal ve maddi hakkını toplu iş sözleşmesi ile güvence altına almalı. Hem kendi hem emekçi hem ekonomi kazanır.
 Taşeron işçilik ile esnek çalışma modelleri sendikasızlaşmada önemli olumsuz etken. İşsizlerin yanıla yakıla iş aradığı ortamda aslanın midesindeki işi kapabilenler ”işten atılma” kaygısıyla sendikalaşmaya soğuk bakıyor. Küçük iş yerlerinde, özel sektörde çalışanlar daha çok bu kaygıyı taşıyor. İşten atılma korkusu Demokles'in kılıcı gibi emekçinin başında sallanıyor. İşverenin ön yargısından ürken, etkilenen emekçiler anayasal ve yasal hakkı istediği şekilde özgürce kullanamıyor.   
Sendikal örgütlenmenin bu denli düşük olmasının bir diğer nedeni işkolu ve iş yeri barajı. Bir sendikanın bir iş yerinde toplu iş sözleşmesi yapabilme yetkisi edinebilmesi için işkolunda yüzde 1 barajını aşması, örgütlendiği iş yerinde de yüzde 50’den fazla, birden fazla işyerini kapsayan işletmede yüzde 40 ve üzerinde üye sayısının bulunması gerekiyor.  Barajlar bir anlamda sendikalaşmayı engelliyor.  
Emekçinin anayasal hakkı olan sendikalara üye olmasını sağlamak, engelleri ve baskıları ortadan kaldıracak özgürlükçü yasaların, örgütsüzlüğü engelleyenlere yönelik yaptırımların yaşama geçirilmesiyle olası. Bu amaçla 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası'nda değişiklik yapılması gerekiyor.