“Efendiler ! Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” Mustafa Kemal Atatürk 100 yaşına ulaşan Cumhuriyet’in ilanını 28 Ekim 1923’te Çankaya Köşkü’nde akşam yemeğinde arkadaşlarına bu sözlerle duyurdu.
Emperyalist işgalci güçlere karşı kazanılan Kurtuluş Savaşı'nın ardından Ulu Önder’in en büyük amacı Türkiye Cumhuriyeti 100 yıl önce hayata geçirildi. Kıt olanaklarla kahraman Mehmetçiğin akan kanı ile oluşturulan Cumhuriyet, esaretten kurtulan ülkenin çağdaşlığa attığı ilk adımdır.
Genç subay Mustafa Kemal Atatürk’ün Selanik’ten başlayan kurtuluş mücadelesi, Anadolu’nun düşmandan arındırılması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı ile sonuçlandı.
Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, “tam bağımsızlık”, “ulusal egemenlik” ve “çağdaş uygarlık” üzerine inşa edildi. Bu üç temel ayaklardan birinin zarar görmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin sarsılmasına yol açacaktır. Günümüzde bu yönde çabalar olsa da beyhudedir.
Mazlum ülkelerin örnek aldığı Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Türkiye’nin çağdaş ülkeler arasında yer alması için devrimlerini birer birer hayata geçirdi.
O devrimler sayesinde; Türk kadınına erkek karşısında eşitlik sağlandı, birey kulluktan yurttaşlığa geçirildi, çağdaş ülkelerin olmazsa olmazı din ve vicdan özgürlüğünü temel alan laiklik ilkesi benimsendi. Günümüzde yobaz çevreler tarafından hedef haline getirilen laiklik ilkesinin zarar görmesi, kuşkusuz Cumhuriyet’in yara almasına yol açacaktır. Zira tam bağımsızlığın, ulusal egemenliğin ve çağdaş uygarlığın tek güvencesi laikliktir.
Ulu Önder, Cumhuriyet’in ilanı ile ekonomide devrimci kararlar alarak, bugün birer birer elden çıkarılan fabrikaları, üretim alanlarını açtı. “Devlet ayakkabı ve basma üretmez” denilerek satılan Sümerbank’ın yanı sıra Paşabahçe Cam Fabrikası’nı, şeker ve çimento üretim tesislerini kurdu, demiryolu ve havayolu ulaşımında dev adımlar attı.
Geleceği gören Atatürk, ülke kalkınmasının güçlü ekonomi ve üretim ile sağlanacağı düşüncesiyle binlerce kişiye istihdam olanağı sağlayan KİT’leri kurdu. Ne ki gözbebeği kuruluşlar “özelleştirme” adı altında sermayeye yok pahasına satıldı. Satılamayanlar hala üretimi sürdürerek ekonomiye can suyu oluyor.
Şeriat hukuku, mecelle, halife, tekke, zaviye ve medreselerin ağırlıkta olduğu, okuma yazma oranının yüzde 10 düzeyinde bulunduğu toplum 100 yıl önce kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile çağdaşlığa evrildi. Başta laiklik olmak üzere, kılık kıyafet, harf, şapka devrimleri hukuk sisteminde gerçekleştirilen değişikliklerle Türkiye yüzünü Batı’ya döndü.
Çağdaşlığın simgesi olan bu ilkeler ve devrimler, tarikatlar aracılığı ile zedelenmeye çalışılsa da Türk yurttaşlar Ulu Önder’in kendisine sağladığı olanaklardan asla vazgeçmeyecek.
Ulu Önder’in dediği gibi, “Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır.” Yaşasın Cumhuriyet. Daha çok 100 yıllara Cumhuriyet...