Türkiye, dün sabah Balıkesir’den gelen acı haber ile sarsıldı. Karesi ilçesinde kurulu özel sektöre ait mühimmat fabrikasında meydana gelen patlamada, 11 emekçi yaşamını yitirirdi, 7 emekçi yaralandı.
Ekmek parası peşinde koşan emekçilerin patlamada yaşamını yitirmesi, ülkenin onulmaz yarası iş kazaları ve fabrika ve iş yerlerinin olmazsa olmazı iş güvenliği önlemlerini yeniden anımsattı.
Yapılan araştırmalar iş yerlerinde yetersiz güvenlik önlemleri, ihmal, denetim eksikliği, aşırı mesai gibi nedenlerden ötürü iş cinayetlerinde günde 6 emekçinin yaşamını yitirdiği, çok sayıda işçinin yaralandığını ortaya koyuyor. Ne yazık ki iş kazalarında dünya ve Avrupa sıralamasında ilk sıralarda yer alıyoruz. Hiç hak etmediğimiz bu sıralamada, bir türlü gerilemiyoruz. İstenmeyen Avrupa birinciliği ve dünya şampiyonluğu ile övünmüyoruz.
İmzaladığımız Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) nün iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin 155 ve 187 sayılı sözleşmeler iş yerlerine eksiksiz denetimleri, yeterli önlemlerin alınmasını, iş güvenliğinin sağlanmasını öngörüyor. Yıllar önce imzaladığımız bu sözleşmelerin ne denli yerine getirildiğini rekor kırdığımız iş kazaları ve günde yitirdiğimiz 6 emekçi gösteriyor. Ağır yaptırımlarla her iki sözleşmenin öngördüğü önlemlerin alınacağı ve kuralların uygulanacağı belli. Artık ekmek uğraşındaki garibanların ölmesini istemiyor Türkiye.
Türkiye’de en çok maden, inşaat ve tarım işkollarında gerçekleşen iş kazaları, son yıllarda dikkat çekici şekilde mühimmat fabrikalarında meydana gelmeye başladı. Kırıkkale Yahşihan, Sakarya Hendek ve Karesi’deki patlamalar kanıtı.
Patlamanın gerçekleştiği mühimmat fabrikasında yeterli güvenli önlemlerinin alınıp alınmadığı, emekçilerin patlamaya karşı yanmaz giysilerle çalışıp çalışmadığı, elektrik şebekesinde arıza olup olmadığı yapılacak incelemeler sonucu ortaya çıkacak. Sonucu ne olursa olsun 11 emekçi dünyaya veda ederek, ardında gözü yaşlı aileler bıraktı.
Karesi’deki patlamayla fabrika ve iş yerlerinde iş güvenliğinin ne denli yaşamsal olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Ülkeyi yasa boğan Soma, Ermenek ve Bartın maden ocakları faciasında gerekli önlemlerin alınmadığı, aylar sonra belirlendi. Eğer gerekli tedbirler alınsa, iş güvenliği kurallarına uygun mesai yapılsa, emekçiler baskı ile fazla çalıştırılmasaydı dünyanın en çileli mesleğini yerine getiren, yüzünü kömür karası kaplayan gariban emekçiler, yaşamdan ve ailelerinden kopmayacaktı. Türkiye hala Soma, Ermenek ve Bartın’ın acısını kalbinde taşıyor.
İş kazalarında okul sıralarında olması gerekirken ailelerine maddi katkı sağlayan çocuklar, aldığı aylığı yetmediğinden çalışmak zorunda kalan emekli de dünyaya veda ediyor. İş cinayetlerinde ölenlerin yüzde 5.12’si sendikalı, yüzde 94.88’i sendikasız işçiler. Son 20 yılda en az 30 bin 224 emekçi hayatını kaybetti.
İhmalin ve kusurun kurbanı olan emekçi ailesi, yıllarca acıları ile baş başa kalırken iş yerlerinde, maden ocaklarında yeterli önlemleri almayan, fazla mesaiye baskılayan, ucuz iş gücü olarak kullananların vicdanı nasıl rahat edecek acaba?
Ülkenin onulmaz kanayan yarası olan iş kazalarında Türkiye istenmeyen rekora koşuyor. Birincilik kürsüsünden inmediğimiz kazalarda, Avrupa şampiyonluğunu hiçbir ülkeye kaptırmıyoruz. Yanı sıra dünya üçüncülüğü gibi kötü sıralamaya sahibiz. Avrupa ülkelerinde bu denli ucuz emekçi ölümleri yaşanmıyor. Ekmek parası uğruna alın teri akıtan emekçilere yazık değil mi? İş kazalarını “bu işin fıtratında var” diye değerlendirmek, doğru yaklaşım değil. Zira alınabilecek üst düzey önlemlerle en aza indirilir, hatta sıfırlanabilir...