Ramazan ayında sık sık hatırladığımız ve gereğini yapmaya çalıştığımız bir kavramdan bahsetmek istiyorum sizlere. Paylaşmaktan, tüm insanlığa iyi gelebilecek bir reçeteden… Modern zamanlarda yaşamanın zorluklarıyla mücadele etmek durumunda kalan günümüz insanının, savunmacı bir yaklaşımla, zaman geçtikçe daha çok kendisini düşündüğünün farkındayız. Daha konforlu, daha rahat yaşamak için bir koşturmaca içerisinde yaşıyor ve bizden başkasını düşünemeyecek kadar hayatın temposuna ayak uydurabiliyoruz. Fakat bencilce bir hayatı beraberinde getiren bu yaşam felsefesi, insanları mutlu etmeye yetmiyor. "Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir" hadis-i şerifi düsturundan uzaklaşarak, değil komşuyu en yakınımızı, ailemizi bile görmezden gelen bir tavır içerisinde olmak, hiç şüphesiz ki, ne insanoğlunun fıtratıyla ne de dinimizin emirleriyle örtüşüyor.
Her yönden hayırlı ve bereketli olan mübarek Ramazan ayında hayatımıza ihtiyaç duyduğumuz güzelliği getirecek olan erdem, paylaşmak ve bu yolla insanlarla gönül köprüleri kurmaktır. Bu kavram, Allah’ın rızasını kazanmak için kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara yardımda bulunması anlamına gelmektedir. Dinimize göre insanın sahip olduğu servetin asıl sahibi Allah’tır. Ve Nur suresi 33. âyete göre Rabbimizin, emanet olarak verdiği bu servetten başkaları için harcamak gerekir. Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olan Müslümanların başlıca özelliklerinden biri de kendisine verilen rızıktan infak etmek, sahip olduğu zenginlikleri paylaşmaktır. Vazifemiz olan en önemli paylaşım metodu ise İslam'ın beş şartından biri olan zekattır. Yüce Rabbimiz zekatın bizler için maddî ve manevî bir arınma vesilesi olduğunu âyet-i kerimede bildirmiştir: “Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (Onların kalplerini yatıştırır.) Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Tevbe, 103) İhlas ile verilmesi gereken zekat ve sadakalarımızı muhtaç olanı incitmeden, mümkün mertebe gizlilik içerisinde öteki sahiplerine iletirsek Allah katında bu ibadetin önem kazanacağını unutmamamız gerekir.
İnsan paylaştıkça mutlu olduğunun, maddi ve manevi yüklerinden kurtulduğunun farkına, muhtaç olanın derdine bir nebze olsun merhem olduğu zaman daha iyi anlayacaktır. Sadece kendini ve en yakınını düşünerek sürekli gelecek için yatırım yapıp, servet biriktirip, bunlardan payı olanı yok saymak, bizleri hem dünyada hem ahirette büyük sıkıntıya düşürür. “Altını ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar için acıklı bir azabı müjdele. O gün (bu altın ve gümüşler) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, böğürleri, sırtları dağlanacak ve (o esnada) işte nefisleriniz için toplayıp, sakladıklarınız; artık saklayıp istifçilik ettiğiniz bu nesnelerin acısını haydi tadın! (denilecek)” (Tevbe, 34-35)
İnsanoğlu var olduğu müddetçe birbiriyle etkileşim, paylaşım ve yardımlaşma içerisindedir ve buna muhtaçtır. Her dönemde önemli olduğu gibi, özellikle içinde bulunduğumuz mübarek günlerde, ihtiyaçlarını tedarik etmekte zorlanan, ekonomik anlamda sıkıntılara maruz kalan insanların durumunu da düşünerek, elimizden geldiği ölçüde imkanlarımızı paylaşmak ve infakı canlı tutmak daha bir önem kazanmıştır. Bizlere dünya ve ahirette büyük bir mutluluk ve iç huzur getirecek bu esasları unutmadan geçireceğimiz hayırlı ramazanlar dilerim. Meliha Aktürk/Samsun İl Vaizi