Türkiye'de provokasyonlar yüzünden çekilen acıların sızısı, hâlâ yüreklerde...
Birtakım gençler bilmeyebilir ama hatırlatmakta yarar var...
Mesela, 6-7 Eylül olaylarından başlayalım...
1955 yılıydı...
Bazı gazetelerin ikinci baskı yaparak verdiği haberde, Yunanistan'ın Selanik şehrinde bulunan Gazi Mustafa Kemal'in evinin bombalandığı yazıyordu...
Halk galeyana geldi. İstanbul'da başlayan kanlı olaylar, Ankara ve İzmir'e de sıçradı...
Gayrimüslimlerin iş yerleri ve evleri yağmalandı...
Onlarca kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı...
En acı olan da Türk Milli Takımı ve Fenerbahçe'nin "Efsane futbolcusu" Lefter’in yaşadıklarıydı...
Harçlık verdiği gençler evine saldırmış, kızları ölümle tehdit edilmişti...
Yürek yakan bir yığın hikâye var...
Oysa gazetelerin haberi yalandı...
1 Mayıs 1977 yılındaki "İşçi Bayramı"nda; DİSK'in politikalarına karşı çıkan bir sol marjinal grup, alana girmek istedi. Ancak DİSK, buna karşı çıktı.
Saldırı bekleniyordu fakat böylesi değil elbette.
Taksim'de bir otelin üst katından açılan ateş sonucunda,
5 kişi silahla vurularak, 28 kişi ezilerek ve boğularak,
1 kişi de panzer altında kalarak hayatını kaybetti...
Olayla ilgili yargılama, 14 yıl sürdü ama kimse ceza almadı...
Bu provokasyon sonrasında, ülkede eylemlerin daha da arttığını söyleyeyim...
1978 yılında Kahramanmaraş'ta, 1980 yılında da Çorum'da;
cenazelerini birlikte kaldıran, acıyı paylaşan, düğünlerinde sevinci yaşayan, zor günleri yardımlaşma ve dayanışmanın güzellikleriyle atlatan komşular bile birbirine düşman edildi...
Her iki olayda yüzlerce insan hayatını kaybetti, yüzlerce iş yeri ve ev talan edildi...
Alevi ve sünni vatandaşları birbirine düşürenler, 12 Eylül'e giden yolun taşlarını, bu provokasyonlarla döşedi...
Yıl 1993'e gelmişti...
Uğur Mumcu'nun; aracına bomba konulması sonucu katledilmesi,
Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’in uçağının düşürülerek şehit edilmesi,
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın adeta sağ kolu olan eski Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Adnan Kahveci’nin şüpheli bir trafik kazasında hem eşini hem de kızını kaybetmesi...
Cumhurbaşkanı Özal’ın ölümündeki sis perdesi ise hâlâ kalkmış değil...
Aynı yıl mayıs ayında, teröristbaşının "eylemsizlik kararı"na rağmen, Şemdin Sakık'ın emriyle, 33 erimiz şehit edilmişti...
Daha sonra yakalanan Şemdin Sakık, kumpas davalarda eski Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un karşısına "Deniz" kod adıyla gizli tanık olarak çıkmıştı...
"Türkiye’nin karanlık yılı" 1993’ün 2 Temmuz’unda Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’a giden aydın ve sanatçıların da bulunduğu 33 kişi, kaldıkları "Madımak Oteli"nin yakılması sonucu, hayatını kaybetti...
Ünlü yazar Aziz Nesin, alevler arasından sağ kurtuldu...
O kalabalığı kimler provoke etti, kimler bu vahşetten ne elde etmek istedi?..
Bu olaydan 3 gün sonra, Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde PKK tarafından 33 vatandaş katledildi ve köy ateşe verildi...
Madımak’ta katledilen 33 kişiye karşılık, Başbağlar’da 33 masum vatandaş öldürüldü...
Kim kime ne mesaj vermek istedi?..
Gelelim, ağaçların kesilmemesi için bir grup gençle başlayan Gezi Parkı olaylarına...
Bu olay, çadırların yakılmasıyla başladı ve daha sonra bütün ülkeye yayıldı...
Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) soruşturmaları kapsamında görevden ihraç edilen dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ramazan Emekli, Gezi Parkı olaylarında göstericilere ait çadırları yaktırma talimatı verdiği iddiasıyla yargılandığı davada, 10 ay hapis cezasına çarptırıldı...
Taksim Meydanı'na, PKK ve diğer sol marjinal gruplar da çöreklenmişti...
Aslında bu olay, mahkeme kararlarıyla da sabit olduğu üzere, FETÖ’nün hükümete yönelik bir provokasyonuydu...
Çadırların yakılması, Gezi Parkı olaylarının başlangıcı için büyük bir tahrikti...
Uzun bir hatırlatmadan sonra gelmek istediğim nokta, bugünlerde yaşanan gelişmelerdir...
Önceki gece Samsun, Türkiye'ye örnek olacak bir anlayışa tanıklık etti...
Atatürk Anıtı’nda bulunan bir grup genç, CHP'li yöneticilere yürümek istediklerini söylediklerinde, aldıkları cevap sonucunda gerginlik çıktı.
Gençler, daha sonra yürüyüşün izinsiz olduğunu belirten polislerle de tartıştı.
CHP’li yöneticiler ile polisler arasında yaşanan diyalog sonucunda, alınan izinle yürüyüş başladı ve olaysız biçimde sona erdi...
Toplantı ve yürüyüş kanunu,
"Herkes, önceden izin almaksızın, bu kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir"
diyor ama bu tür eylemleri sabote etmek ve amacından saptırmak isteyenlere karşı da dikkatli olmak gerekir...
Geçmişte yaşanan olayları hatırlatmamın nedeni de budur...
O gençler olay çıkaracaklardı, demiyorum ama yasaları uygulamakla görevli polisler ile CHP’li yöneticiler arasında "gerginliği" önleyecek anlayışın ortaya çıkması, art niyetli provokatörlere karşı verilecek güzel bir mesajdır...
Yasalara uymak ve provokatörlere karşı dikkatli olmak, yeni acıların yaşanmasının da önünü kesecektir...
Bu arada, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vefat eden
annesine küfür edilmesi
hem "ahlaksızlık"
hem de provokasyondur...
O yüzden
"Aman dikkat!" diyorum...
NOT: Yüce Allah'tan, Kadir Gecesi'nin; tüm insanlığa barış, kardeşlik ve huzur getirmesini diliyorum...