Mevsim sonbahar ya...
İnsanlar da
yaprak gibi
bir bir toprağa
düşüyor...
Ve bu şehrin, eskilerin deyimiyle
"Nevi şahsına münhasır"
yani tek sözcükle
"özgün" isimlerinden
biri olan
Fahrettin Ulusoy'u
kaybettik...
Fahrettin Abi,
sadece
bir iş insanı
değildi,
bu memlekette...
Çünkü, Fahrettin Ulusoy denildiğinde
akıllara;
ticaret gelir,
sanayi gelir,
siyaset gelir, spor gelir,
hayır-hasenat gelir,
vefa gelir ve de cesaret gelir!..
Samsun TSO,
Ticaret Borsası ve TOBB'un
çeşitli
kademelerinde
yöneticilik
yapan
Fahrettin Abi,
uzun yıllar Karadeniz Hububat, Bakliyat ve Yağlı Tohumlar
İhracatçılar
Birliği'nin başkanlığını da yapmıştı...
Onun, Samsunspor'da
yöneticiliği de vardı...
Takımın
ne zaman maddi desteğe ihtiyacı olsa
kapılarını açanlar
arasındaydı...
"Siyaset" demiştik!..
Onun, Anavatan Partisi İl Başkanlığı
dönemi, "fıkra" malzemesi
olacak kadar renkliydi...
Hiç unutmam!..
O yıllar SHP-DYP iktidarıydı...
Anavatan Partisi Genel Başkanı
Mesut Yılmaz,
Ayvacık'taki belediye başkanlığı ara seçimleri
için Samsun'a gelmişti...
Anadolu Ajansı
Bölge Müdürü olarak
bir arkadaşımla birlikte
Yılmaz'ı takip ediyorduk...
Biz de diğer basın mensupları
gibi seçim otobüsündeydik...
Bir ara, onca şarkı türkünün
gürültüsü arasında
yükselen basbariton bir ses,
herkesin dikkatini çekmişti...
Kimdi bu genel başkanın olduğu
yerde böyle bağıran adam?..
Elbette, Fahrettin Abi'den
başkası değildi...
Görevli olmayanları
otobüsten aşağıya indirmek istiyordu...
Mesut Yılmaz da
şaşkınlık içindeydi...
Öyle ya böyle bir
davranışa alışkın değildi ama
karşısındaki
işini titizlikle yapmaya çalışan
"deli yürek"
bir adamdı...
Onun bu tavrı,
eski ANAP'lılar
bir araya geldiklerinde
hala konuşulurdu...
Onu ilk kez
40 yıl önce,
Kamyon Garajı'nın
yanındaki
Gıda Borsası'ndaki
dükkanında tanımıştım...
Ben de Hürriyet Haber Ajansı'nda
muhabirdim....
Künyelerinde
"Yıl: 10 sayı: 2" yazan
gazetelerin
reklam taleplerinden
bıkmıştı...
Reklam alamayanlarla
başı dertteydi...
21 yıl önce
emekli olduktan sonra
yöneticilik yaptığım
yerel gazetelerdeki haberleri
satır satır okuyan
ve yazılarımla ilgili görüş bildiren
biriydi Fahrettin Abi...
Bir keresinde,
"Necdet'im bana kızmıyorsun
değil mi?" diye sordu...
"Olur mu abi" dedim,
böyle bir kontrole
ihtiyaç olduğunu söyledim...
Fahrettin Abi,
vefalı adamdı da...
Dostlarını
hiç ihmal etmezdi...
Son zamanlara
kadar cami avlularında
en çok gördüğüm isimlerden biriydi...
Hasta hasta dostlarını son yolculuklarına
uğurlamaktan geri durmadı...
Şehrin ileri gelenlerinin
buluştuğu
"Cumartesi kahvaltıları"nda da
o hep baş köşedeydi...
Elbette, en sevdiği
şey; dostlarıyla iddialı
"tavla" oynamaktı...
Fahrettin Abi,
yenilmeyi hiç sevmedi...
Hangi insan,
tavlada yenildiği ve yendiği
oyunu tarih tarih not ederdi?..
Onun için
"Nevi şahsına münhasır"
ifadesini boşuna kullanmadım...
"Cesaret" demiştim...
Onu da anlatayım...
Fahrettin Abi, 1998 yılında THY'nin Adana-Ankara seferini yapan
Gaziantep uçağını kaçırmak isteyen
hava korsanını
etkisiz hale getiren
yolculardan biriydi...
O iri cüssesiyle
hava korsanının üstüne çökmüştü...
Türkiye'de gündem olmuştu...
Ne desek hepsi boş artık!..
Şimdi sözün bittiği
yerdeyiz!..
Fahrettin Abi'nin,
bu şehre verdiği
ekonomik ve sosyal
katkılarla
hayatının her anına
yerleştirdiği renkli anıların;
uzun yıllar aramızda
yaşayacağını biliyorum...
Allah, mekanını cennet etsin;
ailesinin
ve tüm sevdiklerinin
başı sağ olsun!..