Necdet Uzun yazdı: Hakkı koruması gerekenlerin haksızlığı...

Abone Ol

Basın İlan Kurumu
Genel Müdürü Cavit Erkılınç'ın
medyanın içinde bulunduğu
içler acısı
durumu derinlemesine
ortaya koyan
çarpıcı tespitlerinin altına
hiç tereddüt etmeden imzamı atarım...
Erkılınç'ın,
ilan vermemek için
her türlü
çabayı gösteren bazı
kurumlardan
tutun da
resmi ilandan yararlanan
haber sitelerinin
"Bot" tabir edilen
sahte ziyaretçiler
satın almasına
kadar
gerçeğin içinden
fırlayan
ifadeleri,
bununla da kalmıyor elbette...
Erkılınç,
gazetelerin
ve mesleki örgütlerin birleşerek
daha güçlü
hale gelmelerini
sağlayacak
girişimlerde bulunulmasının
zorunluluğunu da hatırlatıyor...
En başından başlayalım...
Lafa geldi mi
"Demokrasi havarisi" kesilen
bazı meslek odalarının
resmi ilan vermemek için
ortaya koydukları
akıllara ziyan 
eylemleri ile
söylemlerini
çelişkili buluyorum...
Basınsız, demokrasi nasıl olacak?..
Bağımsız basın nasıl yaşayacak?..
Resmi ilan alan
haber sitelerinin
"Bot" satın almaları
konusuna gelince;
Basın İlan Kurumu,
bunu tespit edecek
teknik altyapıya sahiptir...
İncelerse, haksız kazanç sağlayanları
hemen bulur ve gereğini yapar, yapıyor da...
Zaten her şey açıkça ortada...
BİK Genel Müdürü Erkılınç,
"İnternet siteleri trafikleri, birbirimizi kandırmaya yönelik"
ifadesiyle, hak ve hukuku gözetmesi gerekenlerin
yanlışını adeta yüzlerine vuruyor... 
  
"Bot" satın alarak
sahte trafik üreten
çok sayıda haber sitesinin
resmi ilanını da bu yüzden kesti ya!..
Erkılınç'ın açıklamasından
net biçimde şu anlaşılıyor:
"Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak"...
Göreve geldiğinden bu yana
yerel 
gazetelerin birleşmesi konusunda
büyük çaba harcayan
da yine
Erkılınç'tı...
Çünkü, gazetelerin
sürüklenecekleri
akıbetin farkındaydı...
Nitekim,
en son
Ordu'da resmi ilan alan
9 gazetenin
birleşmesinde de
onun payı vardı...
Samsun'da, BİK Şube Müdürü
Nedim Engin
başkanlığında
bir araya gelen Ordulu gazeteciler,
birleşme protokolünü
imzalayınca;
resmi ilan alan
yerel gazete sayısı da 9'dan 3'e düştü...
Böylece maliyetleri 
azalan yerel gazeteler,
önümüzdeki süreçte
biraz daha rahatlayacaktı...
Bundan
şu anlam çıkıyordu...
İsteyen istediği kadar
gazete çıkarabilecek ama
resmi ilanı
sadece 
birleşenler alacaktı...
Ankara dahil,
Türkiye'nin çok sayıda ilinde
bu birleşmeler var; devam da ediyor...
Ekonomik sıkıntılar
ve ilan gelirlerinin azalmasıyla,
bu birleşmeler önümüzdeki süreçte kaçınılmaz
olacak!..
Görünen köy kılavuz istemiyor...
Gelelim
şimdi
BİK Genel Müdürü Cavit Erkılınç'ın
mesleki yapılanmalarla 
ilgili yüreğimizi burkan
ama gerçeğin ta kendisi olan
tespitine...
Erkılınç, bu konuda
aynen şöyle diyor:
"Meslek cemiyetlerimizin mutlaka bir araya gelmesi, ayrı gayrı olmadan, koltuk sevdasına düşmeden yekvücut olmaları; ortak meselelerde menfaat gözetmeksizin, hesap yapmaksızın birlikte hareket etmeleri ise elzemdir."
Samsun bunu 1994 yılında başarmıştı...
Rahmetli Vali Şinasi Kuş, 3 cemiyetin birleşmesine öncülük etmişti...
İlk genel kurulda aday olmadığım ve oy pusulam bulunmadığı
halde başkan seçilmiştim...
"Nasıl oluyor?" demeyin...
Tek dereceli seçimde bloknotlara
ve gazete sayfalarının
kenar boşluklarına
isim yazılarak,
oy pusulası hazırlanmıştı...
Şimdi durum başka...
Aralarında Samsun'un da
bulunduğu
çok sayıda
ilde en az 3-5 gazeteciler cemiyeti veya
basınla ilgili dernek var...
Çoğunda,
tamirciler, manifaturacılar ve bakkallar
üyeydi...
Nereden nereye?..
Bu durum, başka illerde olduğu gibi
Samsun'da da rahatsızlık yaratıyordu... 
8 yıl önceydi...
Samsun'daki iki gazeteciler cemiyetinin "Onursal başkanı" olmam
nedeniyle
birleşmeye öncülük etmem istenmişti...
Her iki cemiyet başkanının ıslak imzalı
isteğiyle, meslek büyüklerinden
bir "Balotaj kurulu" oluşturmuştuk...
Cemiyetin üyeleri de
belirlenmişti...
Bu görevi, "Genel kurula kadar yapmak"
şartıyla kabul etmiştim...
Çünkü,
bir cemiyetin hem "Onursal başkanı" hem de başkanı
olmak çok saçmaydı...
Birleşmeyi sağlama
çalışmalarında
son noktaya gelmiştik...
Ancak, küçük hesaplarla
bu gerçekleşmedi...
Ben de o günden beri
iki cemiyetin de "Onursal başkanı" olduğumu 
zorunlu olduğum haller
dışında
hiçbir yerde zikretmedim...
"Neden bu hale geldik?" sorusunun
cevabı, aslında çok eskilerde
yatıyor...
1995 yılıydı...
Samsun 19 Mayıs Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olduğum
dönemde, aralarında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (İstanbul) Gazeteciler Cemiyeti (Ankara),
İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Çukurova Gazeteciler Cemiyeti (Adana), Parlamento Muhabirleri Derneği,
Foto Muhabirleri Derneği, Haber Kameramanları Derneği, Bursa, Antalya, Eskişehir,
Erzurum, Sakarya, Diyarbakır,
Trabzon ve
Kayseri'de en çok sarı basın kartlı üyesi bulunan
50'ye yakın cemiyetin
bir araya geldiği
"Gazeteciler Federasyonu" kuruluş aşamasındaydı...
Birçok ilde
toplantılar yapıyorduk...
İzmir Gazeteciler Cemiyet Başkanı rahmetli İsmail Sivri
ağabeyimiz toplantılara başkanlık yapıyordu. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin ağabeyimiz ise
özverinin her türlüsünü ortaya koyarak,
beklenti içinde olmadan yapıyı destekliyordu. Onun bu onurlu
mücadelesi tarihe geçecekti
elbette...
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nail Güreli de
federasyonu destekliyordu ama
yönetim içinden bazıları bu yapıya karşı çıkıyordu...
Mesela, Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi abimiz,
Adana toplantısında, "Devletin denetlediği
bir yapı özgür olamaz"
diyerek,
federasyonun kurulmasını istemedi...
O gün, bütün mesleki odaların
devletin denetimi altında olduğunu söylesek de
Oktay Abi karşı çıktı, çekildi...
Buna rağmen
İstanbul, Ankara, İzmir, Samsun, Adana,
ve Diyarbakır'daki cemiyetlerin
bölge illerindeki
örgütlenmeyi üstlenmeleri kararlaştırıldı...
Nail Güreli ağabey,
işin sekretaryasını yürütüyordu...
İstanbul'da toplandık,
tüzük çalışmalarına başladık...
Bir süre bölgesel yapılanma
devam etti ama
İstanbul olmadan "Gazeteciler Federasyonu" kurulmuştu...
Samsun 19 Mayıs Gazeteciler Cemiyeti, federasyonun
9 kurucu cemiyeti arasında yer alırken, benim de
12 yıl sürecek olan
genel başkan yardımcılığı görevim başlıyordu...
Karadeniz Bölgesi'ni
 yıllarca
temsil ettim...
Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nin
rahmetli başkanları
Ömer Güner, Mehmet Tan, Ahmet Şefik Mollamehmetoğlu ve Turgut Özdemir
ile halen hayatta olan o dönemin başkanları
Murat Taşkın, Osman Çavuşoğlu, Hasan Kurt ve
Ergün Ata'dan
"Niye Trabzon değil de Samsun?" diye
bir itiraz duymamıştım...
Sonrasında ne mi oldu?..
Erkılınç'ın ifade ettiği gibi
"Koltuk sevdaları" yüzünden
çatı yapılar bölündükçe bölündü...
Halen de mantar gibi
yenileri çıkıyor...
"Yaptırım gücü" bulunmayan
bu yapılar nedeniyle,
içinde gazeteciden başka herkesin yer aldığı
yeni oluşumlar,
mesleği ayaklar altına alırcasına
türüyor...
Çünkü,
"Bakkal" olmak için
bile bir yığın yasal prosedürü
yerine getirmek gerekirken;
gazetecilik 
için
okur-yazarlıktan başka
bir şey istenmiyordu...
Herkesin derdiyle ilgilenen
gazeteciler, söküğünü
dikemeyen terzi gibiydi...
O yüzden derim ki;
Türkiye'nin neresinde
mesleğini gazetecilik namusu içinde
onurla sürdüren
kime sorarsanız sorun,
Erkılınç'ın ifadelerinin altına imza atardı!..
Aslında, bu yürekli çıkışı,
meslek büyükleri veya örgütler değil de
bir devlet kurumunun başında olan
genel müdürün
yapması,
sorumluluk yapısı içinde olanlara
argo deyimle
bir "Kapak"tı...
Yarım asra dayanan
meslek hayatımda,
bugünleri göreceğim
hiç de aklıma gelmezdi...
Gerçekler ortada...
Bunu bizlere hatırlattığı için
BİK Genel Müdürü Cavit Erkılınç'a,
"Ağzına ve yüreğine sağlık olsun" diyorum...