Bu ülkede,
eskilerin
hukuk
deyimiyle
"Mücbir sebep"
ile
taahhüt ve sorumluluğun
yerine getirilmesine engel teşkil edebilecek nitelikte
bulunan
ölüm, iflas, hastalık, tutukluluk ve buna benzer haller
varsa;
"af" ve "yapılandırma"
konusuna
kimsenin
itiraz edeceğini
sanmıyorum...
Ancak, "mücbir sebep"
olmadan
vergi ve ceza ödememeyi alışkanlık
haline getirip,
türlü dalaverelerle
tüyü bitmemiş yetim hakkı
yiyenleri
affetmek;
sorumluluklarının bilinciyle
evini, arsasını ve otomobilini satan
ya da bankadan kredi çekip
devlete borcunu
ödeyen
dürüst insanlara
karşı yapılmış bir haksızlık
değil midir?..
Her af ve yapılandırma döneminde,
bu konuyu
çokça dile getirdim...
Her seferinde de bu yönde
itirazım oldu..
Bu ülkede
yasa ve kurallara
uyan
insanlar,
bu ödüllendirme
karşısında,
hayıflanmakta
haklı olmaz mı?..
Dedim ya "Mücbir sebep" dışında
kalanlara,
amiyane tabirle "kıyak" yapanlar,
yeni af beklentileriyle
vergi toplayabilirler mi?..
Bazı sektörlerde
ödenen vergiler,
gerçekten de çok komik
durumda...
Adamlar da vergi levhalarını
görünmeyecek yerlere asıyor
bu yüzden!..
Vergide adalet
şarttır!..
Vergi yükünün; bireyler arasında toplumdaki hakim anlayışa göre adil kabul edilen bir biçimde paylaştırılması gerekir!..
Ama nerede?..
Bu ülkenin
baştan aşağıya
bir silkelenmeye
ihtiyacı vardır!..
Hem kurumsal hem de
toplumsal yozlaşmaları
"palyatif" önlemlerle
ortadan kaldırmak
kolay değildir!..
"Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır" deyip,
bu kutsiyeti
çeşitli vesilelerle
zedelemek,
toplumda
duyarlı
insanları
bezdirir
ve
bu kayıpların
ülke genelinde
büyümesiyle
siyasi, ekonomik ve sosyal
olumsuzluklar
ortaya çıkar!..
Rahmetli Demirel'in
"Ülke 70 cente muhtaç"
dediği yıllar
ve sonrasındaki
gelişmeleri
hatırdan
çıkarmayıp;
sorunların
"hamaset" değil,
adalet içinde,
üreterek
çözümlenebileceğini
bilemezsek,
"yandık" demektir!..