KAPİTALİST EKONOMİ BİR SÖMÜRÜ SİSTEMİDİR

Abone Ol

"Bugün kapitalist sermayenin ulaştığı küresel birikim, uluslararası şirketler (ya da çokuluslu şirketler) yoluyla, başta ABD olmak üzere, kapitalist ülkelerin iktisat politikaları paralelinde, dünyada egemenliğini yaymak istemektedir. Günümüzde küreselleşme olarak adlandırılan olgunun temelleri aslında, 1648’de Westphalia Barışı ve II. Dünya Savaşı sonunda Bretton Woods Anlaşmaları ile atılmıştır. Küreselleşme sermayenin dünyada serbest dolaşımını sağlayabilmek amacıyla, bütün ekonomik engelleri ortadan kaldırarak, pazarları bütünleştirmek yoluyla küresel bir piyasa oluşturma süreci şeklinde tanımlanabilir. ABD önderliğinde Dünya Bankası, IMF, GATT gibi kurumlar, dünya ekonomisini bir bütün olarak düzenlemek amacıyla örgütlenmiş olan küresel kurumlardır."( dr FİLİZ İrge ) ABD petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarının ve enerji yollarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya ve Çin’e yakın olmak amacıyla, Ortadoğu’yu denetleyebileceği politikaları bölgede uygulamak istemektedir. Esas hedefi ise, Avrasya ve Ortadoğu’da egemenlik, emperyal gücün tüm unsurları ile dünyada oligarşik bir hegemonya kurmaktır. Günümüzde neoliberalizm olarak sunulan, temeli 1930’lu yıllara dayanan güdümlü bir liberalizm olarak tanımlanan iktisadi doktrine dayalı ekonomik modeller aslında, sermayenin daha da güçlenerek küresel boyuta varan egemenliğini sağlamlaştırmak amacı taşımaktadır. Temel değer olarak insanı değil para, kâr, büyüme vb. ölçümleri hedef alan neoliberalizm, piyasanın sert rekabet koşullarına tam uyumlu hale getirilmesini ifade etmektedir. Bu durum ise, ülkelerarası uçurumun (Kuzey-Güney) daha fazla açıldığı, ücretlerin düşürüldüğü, sosyal hakların budandığı bir ortama yol açmaktadır. Kapitalist ekonominin altı temel niteliği vardır. 1.Yoğun bir sermaye birikimi ile bunun sonucunda ortaya çıkan sürekli büyüme ve kâr artırma zorunluluğu 2.Kâr artırma ve büyüme zorunluluğunun getirdiği pazar arayışı 3.Pazar arayışı nedeniyle uluslararası ekonomik ilişkilere girme mecburiyeti ile buna destek verecek güçlü bir devletin varlığı 4.Sürekli krizlerin yaşandığı belirsiz ve kaygan ekonomik zeminde ayakta kalma çabası 5.Bu çabanın getirdiği üretim, teknoloji ve ekonomik örgütlenmede sürekli bir yenilik yaratma gereği 6.. Bu gerekliliği yerine getirebilecek niteliklere sahip insan kaynağı Kapitalizm, Amerika’nın keşfi ve sömürgecilik hareketlerinin neticesinde doğmuştur. Sömürgecilik zaman içinde sömürgeci ülkelerle sömürgeler ve dünyanın geri kalanı arasında giderek genişleyen ve biçim değiştiren uluslararası ticari faaliyetleri doğurmuştur. Günümüzde toplumumuzda İslami değerlerden çok kapitalizmin egemen olmaya başlaması beraberinde pek çok sorun getirmektedir. Öncelikle maddi olarak güçlü olanın güçsüz olanı ezmesi, büyük kurumların küçük işletmeleri yutması, beraberinde mutlu ve zengin bir sınıfın yanı sıra, imkânsızlıklar içerisindeki fakir bir sınıfı ortaya çıkarmaktadır. Kapitalist sistem güçlendikçe, her geçen gün bu iki sınıf arasındaki mesafe açılmakta, zengin daha zenginleşmekte, fakir ise daha fakir duruma gelmektedir. Mesela büyük mağaza ve alışveriş merkezlerinin küçük şehir ve kasabalara kadar uzanması oralardaki küçük dükkânları rekabet edemez hale getirmekte, insanımızın daha ucuz mantığıyla büyük mağazalara yönelmesi de buna tuz biber ekmektedir. Peki, bu ortamda toplum huzurlu bir yaşama sahip olabilecek midir? Elbette ki hayır. Zira bu durum beraberinde işsizlik gibi başka onulmaz sorunları da getirmektedir. İslam, kapitalizmin aksine paylaşımcılığı öngörmektedir. İslam dini mensuplarından birbirlerini tercih etmelerini istemektedir. Bu noktada İslamın sermaye birikimine ve zenginliğe karşı olduğu da yoktur. "Kapitalist kültür ise tümüyle tüketim üzerine yoğunlaşmıştır. Kişileri aşırı miktarda tüketmeye yoğunlaşmıştır. Bu nedenle insanlar kolay kolay mutlu olamamakta daima daha fazlasını tüketmek istemektedirler. Daha fazla tüketmek için de insanlar paraya aşırı önem vermektedir (“Paran olsun, putun olmasın”, Ahmet Ulukaya). Oysa iktisat biliminin amacı insanların mutluluğudur. Avrupa kökenli gelişen tüketim odaklı iktisat teorisi ise insan mutluluğunu sağlamakta yetersiz kalmaktadır. Bunu aşmanın yolu ise İslâmı merkez edinecek yeni bir iktisat teorisi geliştirmekten geçmektedir. Kapitalizme karşı alternatif bir model ortaya konulmasından geçmektedir."