Halil İnalcık’ın Ardından

Halil İnalcık’ın Ardından
Abone Ol

Rahmetli hocam Halil İnalcık’ı nasıl anlatsam? İnalcık Hoca’dan bahsetmek için özel bir yıldönümü değil, biliyorum. Hoca’nın vefatından bu yana da dile kolay dokuz sene geçti. Ancak Fatih Camii haziresinde medfun Halil İnalcık hakkında biraz yazmak ve kişisel hatıralarımdan bahsetmek isterim.

Halil İnalcık yaşasa kendisinin nasıl bilinmesini isterdi? İnalcık Hoca’nın, bilhassa da geçirdiği kalp ameliyatı sonrasında duygusallaştığını biliyorum. Nasıl göründüğüne, söylediklerinin kamuoyu nezdinde ne şekilde anlaşıldığına dikkat ederdi. Menfi bir eleştiri olduğunda üzülerek sitem eder ve Osmanlı tarihinde kendisinin yaptıklarını bazı kimselerin anlayamadığını ya da kıskançlık ettiklerini söylerdi. Halil İnalcık Hoca vefatından biraz önceye kadar oldukça dinç ve sağlıklıydı. Akademik çalışmalarına devam ediyordu.

Hocaların hocası Halil İnalcık’ı 2007 yılında kendisiyle yaptığım bir mülâkat vesilesiyle tanıdım. Tabi, bu mülâkatı dedem Kemâl Vehbi Gül organize etmişti. Çünkü Halil İnalcık aynı zamanda dedem Vehbi Gül’ün de üniversite sıralarından hocasıydı ve o zamanlar ben liseye yeni başlamıştım ve çok küçüktüm. Ben, on beş yaşımdaydım; Halil İnalcık ise doksan bir yaşındaydı. Aramızdaki bu devasa yaş farkı hoca-talebe müessesinin kurulmasına mâni olmadı. Mülâkatı yaptığım günden İnalcık Hoca’nın vefatına kadar kendisini mütemadiyen Bilkent Lojmanlarındaki evinde ziyaret ettim. İstanbul’da katıldığı bazı organizasyonlarda kendisine eşlik ettim.

Halil İnalcık’ın küçük lojman evi âdeta bir belge arşivi gibiydi. Kanepelerin ve masaların üzeri yaptığı çalışmalarda kullandığı belgelerle doluydu. Bir defasında, kanepelerden birisini işaret ederek, “Bak, burası Osmanlı denizcilik tarihidir,” demişti. Evinin başka bir köşesinde Halil İnalcık Hoca’nın ‘tahtım’ dediği bir koltuğu vardı. Genellikle bu koltukta oturmayı severdi. Benim de İnalcık’ı ilk ziyaret edişimde mülâkat yaptığımda Hoca’nın oturduğu koltuk da budur.

Ziyaretlerimin bir defasında bana kendi hocasının Sadri Maksudi Arsal olduğunu söylemiştir. Benden Sadri Maksudi’nin bir kitabını bulmamı istemiştir: Hukukun Umumî Esasları. Ben de sahaflardan bu kitabı bulup Halil İnalcık Hoca’ya vermiştim. Kitabın taranmış hâlinin şimdi internette olduğunu gördüm. O zamanlar kitaba ulaşmak ancak sahaflarda bularak mümkündü.

Yaptığım röportaj zamanından kalma bir ses kayıt cihazım vardı. Halil İnalcık’ı ziyarete gittiğimde yanımda bulundurur ve kendisinden müsaade isteyerek konuşmalarımızın bir gün ‘tarih olacağını’ düşünerek kayda geçirirdim. Ve elbette bazan yanımda filmli fotoğraf makinem olurdu. Hatırladığım kadarıyla Halil İnalcık’ın fotoğraflarını Nikon F3’le çektim. Deklanşöre basar ve Halil İnalcık’ın ileride hatırlanacak bir fotoğrafını çekmek isterdim. Tarihçilerin şeyhi olan Halil İnalcık Hoca’nın başlı başına kendisinin ‘tarih’ olduğunu görerek…

Evet, Halil İnalcık’ın kendisi bir ‘tarih’ idi. İnalcık’ın hocalığının çok başka olduğunu söylemek gerek. Onun hocalığını ve insaniyetini yalnızca Halil İnalcık’ın öğrencileri bilir. Halil Hoca’nın tevazu ve öğretme çabası takdire şayandır. İnalcık gibi bir Osmanlı çınarının alçak gönüllülüğünü ve kendinden küçüklerine olan müsamahasını gördükçe; bugün Türkiye’deki üniversitelerde koltuk sahibi olan birçok akademisyendeki çiğliği, sırıtışı ve olmamışlığı daha iyi idrâk ediyorsunuz.

Bazı zamanlar da Osmanlı tarihi ve çeşitli meseleler hakkında konuşurken, Halil İnalcık Hoca söylediğini tam olarak ifade etmek istemez, ‘zülfüyâre dokunur’ diyerek söyleyeceğinin kimseyi kırmamasına ve incitmemesine ihtimam gösterirdi. Halil İnalcık’ın bu davranışı, şüphe yok ki onun tam bir İstanbul beyefendisi olmasından kaynaklanıyordu.

Gelecek yazıda, muhterem Halil İnalcık’ın “Vatandaşlarıma Hitabım” dediği Hoca’nın sağlığında son birkaç ziyaretimden birinde bana anlattıklarını matbuat tarihinde ilk kez burada, bu köşeden paylaşacağım.

Gazi Giray Günaydın

gazigiraygunaydin@gmail.com