Şiir üzerine kalem oynatmak zordur. Benim gibi yıllara rağmen şiir üzerine nesir yazmakta acemilik çekenler için daha külfetlidir. Çoğu kez, şiir anlâm alanına nüfuz eder ve geriye söyleyecek bir şey bırakmaz.
Yıllar önce birçok bölümünü satır satır okuduğum ve üzerine düşündüğüm Fragmanlar’dan söz etmek isterim. Alman romantik Novalis’e ait Doğu Batı Yayınları’ndan basılmış bir kitap. Novalis’in Goethe’yi hayranlıkla takip ederek Goethe’yi yazdıklarıyla aşmaya çalıştığını ve entelektüel açıdan Goethe kalibresinde olduğunu söylemek mümkün.
Fragmanlar’da, “…Hakiki ahlâklı insan, şairdir.” diyor. Novalis için sanatın amacının bir ‘aşkınlık’ olduğu aşikâr. Novalis, bir Alman romantik olarak mütemadiyen yazdıklarıyla ‘kendini aşmayı’ amaçlıyor.
Novalis’in müdafaa ettiği, benim de benzer fikri paylaştığım bir meseleyi yazayım. Şöyle diyor Novalis: Hakikat heveslisi için çoğu zaman ardı sıra dizilmiş bir sürü fikir, kısa notlar, prensip ve fikirler kâfidir. Kısa ve öz olan makbuldür ya da olmalıdır. Bir konunun “analitik işlenişi” tembel ya da aceminin işidir.
Novalis’in bu düşüncesi bana yüzlerce sayfalık yüksek lisans ya da doktora tezlerini hatırlatıyor. Yazılan tez, her şeyden önce yeni bir fikir ve iddia olmalıyken, çoğu zaman analitik değerlendirmelerin, yorumların ve alıntıların içerisinde kaybolup gidiyor. Zaten, Türkiye’de tezlerin ekseriyeti yeni bir fikir içermiyor, inceleme ya da tahlil olmaktan ibaret.
Bizler, insanlar olarak okuduğumuz, baktığımız, muhatap olduğumuz kişinin ya da nesnenin eksikliklerini öncelikli olarak algılar, içselleştirir ve kendimize yakın buluruz. Novalis’in ‘kavrayış’ ve ‘idrâk’ımıza dair dikkatimi çeken bir diğer iddiası şöyle: “Yalnızca eksikli olan şey kavranabilir, bizi ileriye götürebilir. Eksiksiz olan şeyin ise yalnızca tadına varılır.” O yüzden, bazı sanat eserleri bizde özel bir tat bırakır. Fikretmek için ise noksanlıklara ihtiyaç vardır. Muhatabımızın eksikleri öncelikle dikkatimizi çeker ve noksan olandan fikir devşiririz.
Novalis’ten söz açılmışken, çağdaşı Arthur Schopenhauer’a da burada değinebiliriz. Hayatın Anlamı’nda Schopenhauer, hiçbir ihtiyaç ve sıkıntının olmadığı, bütün isteklerin beklemeksizin gerçekleştiği bir ütopya ülkesinde insanlar hayatlarını ve zamanlarını ne ile geçirirlerdi, sorusunu soruyor. Schopenhauer’a göre insanlar dünyada her istediğini ansızın elde etmezse, hayatta çalışıp çabalamanın bir gayesi olur.
Tabi, birçokları gibi Schopenhauer’dan farklı bir dünya da imkân dairesinde. Bazan güzel şeyler beklenmedik bir şekilde gerçekleşir. Şair Orhan Veli’nin yazdığı gibi her şeyin “birdenbire” gerçekleştiği bir dünya alımlı olduğu kadar mümkün.
Gazi Giray Günaydın
gazigiraygunaydin@gmail.com