CAMİLERİMİZDEN GEREKTİĞİ GİBİ HİZMET ALABİLİYOR MUYUZ? (1)

Abone Ol

I.DİNÎ ve SOSYOKÜLTÜREL TARİHİ
A) Cami ve Mescid Kavramları. Arapça cem‘ kökünden türeyen, “toplayan, bir araya getiren” anlamındaki câmi‘ kelimesi, başlangıçta sadece cuma namazı kılınan büyük mescidler için kullanılan el-mescidü’l-câmi‘ (cemaati toplayan mescid) tamlamasının kısaltılmış şeklidir. “el-Mescidü’l-câmi‘” tabiri, Taberânî’nin bir rivayetine göre bizzat Hz. Peygamber tarafından kullanılmıştır (el-Muʿcemü’l-evsaṭ, I, 143).
Mescid, Arapçada “eğilmek, tevazu ile alnı yere koymak” mânasına gelen sücûd kökünden “secde edilen yer” anlamında bir mekân ismidir. Secde namazın rükünleri içinde en önemlisi, Kur’an’a göre insanın daha ilk yaratılışında şahit olduğu bir hürmet ifadesidir (el-Bakara 2/34). Hz. Peygamber’in bildirdiğine göre, kulun Allah’a en yakın olduğu an secde anıdır (Nesâî, “Taṭbîḳ”, 78).
Mescid kelimesi Kur’an’da tekil ve çoğul olarak, ayrıca sıfat tamlaması şeklinde birçok yerde geçer. Kâbe ve çevresini ifade eden Mescid-i Harâm on beş yerde, Mescid-i Nebevî veya Mescid-i Kubâ’nın kastedildiği “takvâ temeli üzerine kurulu mescid” (et-Tevbe 9/108), Kudüs hareminin kastedildiği Mescid-i Aksâ (el-İsrâ 17/1) ve münafıkların Hz. Peygamber’e suikast tertiplemek üzere bina ettikleri Mescid-i Dırâr (et-Tevbe 9/107) birer âyette zikredilmektedir.
Osmanlılar döneminde padişahlar tarafından inşa ettirilen büyük camilere “selâtin camileri”, vezirler ve diğer devlet ricâli tarafından yaptırılan orta büyüklükteki camilere bânisinin adına izâfeten sadece cami, küçük olanlara da mescid denilmiştir (Arseven, I, 219)
“Namaz kılınan yer” demek olan musallâ, Hz. Peygamber döneminde bayram ve cenaze namazı kılınan yerler için kullanılmıştır. Yol boylarındaki üstü açık mescidlere ise Farsçada namazgâh denilmiştir.
Kur’an’da biri çoğul (mehârîb) olmak üzere beş yerde geçen mihrâb kelimesi de dilcilerin çoğuna göre mescid anlamındadır. Makrîzî, Mısır’da bazı mihraplardan söz eder ki (el-Ḫıṭaṭ, II, 455) bununla mihrapları olan musallâları kastetmektedir.
 Hz. Peygamber, İslâmiyeti tebliğe başladığı zaman Mekke müşriklerinin büyük bir tepki gösterdiği bilinmektedir. Kendisine yapılan baskı ve hakaretlere rağmen zaman zaman Mescid-i Harâm’da Hacerülesved ile Rüknülyemânî arasında namaz kılardı. İlk Müslümanlar Dârülerkam’ı bir mescid haline getirmişlerdi. Ayrıca evlerinde, vadilerde gizlice ibadet ediyorlardı. Hz. Peygamber’in, “mirbed” denilen ağılların, harmanların temiz bölümlerinde namaz kıldığı rivayet edilir (Buhârî, “Ṣalât”, 49; Müsned, II, 178; III, 404; IV, 85)
Hz. Ebû Bekir’in Mekke’deki evinin bahçesinde kendisi için yaptığı küçük mescid, özel olmakla beraber bir Müslüman tarafından inşa edilen ilk mesciddir. Yanık sesiyle Kur’an okuyan Hz. Ebû Bekir, müşrik çocuk ve kadınlarının İslâma sempati duymasına vesile oluyor, bu da müşriklerin tepkisini çekiyordu. Hz. Ömer İslâmiyeti kabul ettikten sonra Müslümanlar, Mescid-i Harâm’da açıkça namaz kılmaya başladılar (İbn Hişâm, I, 367).
İlk muhacirler Kubâ’ya geldiklerinde burada bir mescid yapmış ve Ebû Huzeyfe’nin âzatlısı Sâlim’in arkasında namaz kılmışlardı. Hz. Peygamber’in Medine’de ilk cuma namazını Benî Sâlim’in mescidinde (Mescid-i Âtike) kıldığına dair rivayet de (İbn Şebbe, I, 68) onların hicretten önce mescidlerinin olduğunu göstermektedir.


Devamı yarın...