Her türden baskı yaratan sınırlarla savaşan ve hayata dair ne varsa irdeleyen, yerleşik değerleri sorgulayan, kalıpları kıran özgün bir yazardır o. Tabii siz onu "Türk edebiyatının lirik prensesi” ve “Gamlı prensesi” olarak da tanıyabilirsiniz. Fakat bu yakıştırma yanlıştır. Çünkü çocukluğundaki soğuk geceleri anlattığı kitabını okursanız anlarsınız. 

Haliyle bu yazı bir prensesin değil kendi devrimi yaratmış bir kadının, Tezer Özlü’nün anlatısıdır. 
Yaşamıyla yazdıkları iç içe olan yazarlara çok rastlanmıyor. 

O tüm içtenlik ve cüretiyle ‘ben böyleyim’ diyebilen nadir yazarlardandır. Yani, Tezer Özlü’nün yazdığı kitapları okumak, Özlü’yü okumaktır. Toplumun bütün değerlerini kıyasıya eleştirir. Bu eleştiri oklarını ilk olarak kendine yönelttir tabii.
Kendine sansür uygulamadan yazarak bir özgürlük ufku açar önce. Daha sonra da bu ufku genişleterek toplumun dayatmalarına, baskılarına, sahteliklerine, ikiyüzlülüğüne açar savaşını. Farklı olmanın, aykırı kalmanın bedelini zorluklarla ödese de bugün Türk edebiyatının en çok okunan yazarlarından biri olma başarısının temellerini o yaşanmışlıklarla oluşturur.
 
Özgürlüğüne düşkün olan Tezer, yaşamı da gitmek olarak anlamlandırır ve gittiği yerlerde birçok toplumsal ve kültürel çıkarımlar yaparak, kitaplarında bunlara yer verir.

Özlü, kısa ömrüne üç kitap, gazete ve dergilerde yayımlanan yazılar ve mektuplar sığdırır...