Ocakta çıkan yangından ötürü 301 madencinin yaşamını yitirdiği Soma faciasının üzerinden 8 yıl geçti.
13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük maden kazası olarak arşivde yerini alan iş cinayetinde yaşamlarını yitiren gariban emekçileri her yıl saygı ile anıyor Türkiye.
Saatlerce göçük altında kurtulmayı bekleyen işçilerin cansız bedenleri çıkarıldığında, gözyaşları sel olmuş, ailelerin feryatları göğü delmişti. Türkiye acılı ailelerle birlikte ağlamıştı yerin yüzlerce metre altında “Bir avuç kömür için” yaşamlarını yitiren emekçilere.
Yaptıkları zor ve kutsal görev kadar yüce gönüllüydü o madenciler. Göçükten sağ çıkarılan işçilerden birinin “çizmem çamurlu ambulans kirlenir binmeyeyim” sözleri, hala belleklerdeki yerini koruyor. Böylesine alçak gönüllü emekçilerdi onlar.
O acı, kahredici görüntüler göz önüne geldiğinde, anımsandığında yürekler yeniden dağlanıyor. İş cinayetinin üzerinden 8 yıl geçmesine karşın, ailelerin ilk günden beri dile getirdiği adalet feryatları hala sürüyor.
Ocakta yeterli önlemlere almayarak kazaya davetiye çıkaran firma sahibi ve yöneticilerin sorumsuzluklarının bedelini ödemeden cezaevinden tahliye olmaları yıllardır adalet arayan madenci ailelerinin acısını daha da katladı.
Merhum emekçilerin ailelerine verilen sözler orada kaldı, büyük çoğunluğu yerine getirilmedi, acıları ile baş başa kaldılar. Babası ekmek parası uğrunda öldüğünde çocuk olanlar bugün birer delikanlı ve genç kız olarak yaslı şekilde öğrenimlerini sürdürüyor.
Dünyanın en zor mesleğidir maden ve kömür işçiliği. Yerin yüzlerce metre altından kömür çıkarmak için girdikleri ocaklarda her an ölüm ile burun burunadır eli yüzü kömür karası ile kaplanmış maden emekçileri.
Orhan Veli’nin, ‘’Alnımdaki yüz karası değil kömür karası. Böyle kazanılır ekmek parası’’ diye tanımladığı maden işçiliği, kömür işçiliği en zor, zor olduğu kadar saygı duyulması gereken mesleklerin başında gelir. Ocaktaki grizu patlamasından ya da yangından göçük altında kalarak yaşamlarını yitirmeleri veya sakat kalmaları maden işçilerinin yazgısıdır adeta.
Onlar bu yazgıyı, umarsızlıktan, işsizlikten bilerek, kabullenerek inerler yerin yüzlerce metre altındaki ocaklara, her an göçük altında kalma kaygısı ile ekmek uğruna sallarlar kazmayı. Ölüm riski çok fazla olsa da başka şansları, seçenekleri yoktur onların kömür işçiliğinden gayrı. Tek amaçları asgari ücret veya biraz üzerindeki maaşla ailesini geçindirebilmek, muhannete muhtaç olmadan yaşamlarını sürdürebilmek, çocuklarının geleceğini garanti altına almaktır.
Beklenmedik bir göçük, yangın veya grizu patlaması yaşamlarını sonlandırır, geride gözü yaşlı eş, ana, baba ve çocuk bırakarak göçerler bu fani dünyadan. Birlikte çalıştığı arkadaşının cenazesini ocaktan ağlayarak çıkarırlar, dönerler ocağa yine sallarlar kazmayı. Bir avuç kömür için, bir ömür verirler’’.
Türkiye günde beş emekçinin yaşamını yitirdiği iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada. Övünülmeyecek Avrupa şampiyonluğu hiç yakışmıyor ülkemize. Kötü birincilikten kurtulmak için kaçak ocakların ve işyerlerinin daha fazla denetimine, önlem almalarına, sıkı kurallara ve emekçi eğitimine gereksinim var.
İş cinayetlerine daha fazla kurban vermemek için Soma faciasının ardından 2014 yılında imzalanan 176 sayılı “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi” ile taraf olduğumuz iş güvenliğine ilişkin 155, 187 sayılı ILO sözleşmeleri ve ilgili yasalar ödünsüz uygulanmalı, kağıt üzerinde kalmamalı...